Žu’l-Ḵarneyn ~ ذُو الْقَرْنَيْنِ

Kamus-ı Muhit - ذو القرنين maddesi

ذُو الْقَرْنَيْنِ [Žu’l-Ḵarneyn] (tesniye sîgasıyla) İskender-i Rûmî lakabıdır. Bâʹis-i telkîbi budur ki müşârünileyh mü΄min olmakla kavmini îmâna daʹvet eyledikte temerrüdlerinden başının bir karnına yaʹnî bir yanına vurup helâk eylediler. Baʹdehu Hak taʹâlâ ihyâ edip yine mesfûrları îmâna daʹvet eyledi. Bu defʹa dahi başının öbür karnına vurup helâk eylediler. Hak celle ve ʹalâ yine ihyâ eyledi. Bu cihetten ذُو الْقَرْنَيْنِ [Žu’l-Ḵarneyn] ile mülakkab oldu. Ve baʹzılar dediler ki arzın iki قَرْنٌ [ḵarn]ına yaʹnî iki kutrundan ʹibâret olan magrib ve maşrıka seyr ü sefer edip bâlig ve vâsıl olmakla mülakkab oldu, ʹalâ-kavlin başının iki tarafında örülmüş kisveleri olmakla ذُو الْقَرْنَيْنِ [žu’l-ḵarneyn] ıtlâk olundu. Mütercim-i hakîr der ki işbu إِسْكَنْدَرُ mâddesi râ-i mühmele bâbında إِسْكَنْدَرُ mâddesinde vech-i tahkîk üzere bast olunmakla sıhhat ve hakîkati onda mersûm ve mübeyyendir. Ve

ذُو الْقَرْنَيْنِ [Žu’l-Ḵarneyn] Ümerâ-yı ʹArabdan Munžir b. Mâ΄ussemâ΄ lakabıdır, onun dahi başının iki tarafında örülmüş sarkık zülfleri olmakla mülakkab olmuştu. Kezâlik ʹAlî b. Ebî Ṯâlib kerremallâhu vechehu hazretlerinin lakabıdır, hakkında Fâhr-i enâm ʹaleyhi’s-salâtu ve’s-selâm hazretleri: “إِنَّ لَكَ فِي الْجَنَّةِ بَيْتًا” وَيُرْوَى “كَنْزًا وَإِنَّكَ لَذُو قَرْنَيْهَا” buyurmalarıyla mülakkab olmuştur, yaʹnî “Yâ ʹAlî, senin için cennette bir sarây-ı ʹazîm yâhûd bir kenz-i cesîm hâzır ve müheyyâ olup ve cennetin iki tarafının ve mülk-i aʹzamın sâhibi olduğun cihetten Zülkarneyn cemîʹ-i arzı ne gûne seyr ve seyâhat eylediyse sen dahi mülk-i cennetin mecmûʹunda dil-hâhın üzere geşt ve güzâr eyleyeceksin.” Bundan murâd cümleden ezyed ve evfer Hak taʹâlâ kendilerine mülk-i cenneti ihsân eyleyeceğini beyândır. Ve baʹzılar dedi ki ذُو قَرْنَيِ الْأُمَّةِ te΄vîlindedir ki اَلْأُمَّة lafzı izmâr olunmuştur, her ne kadar takaddüm-i zikrîsi yok ise de. Pes bu ﴿حَتَّى تَوَارَتْ بِالْحِجَابِ﴾ âyeti kabîlinden olur ki şems murâddır, pes maʹnâ “Yâ ʹAlî, sen bu ümmetin Zülkarneynisin.” Mütercim der ki bu maʹnânın tahtında esrâr-ı kesîre-i ʹaliyye mündericdir. “أَنْتَ مِنِّي بِمَنْزِلَةِ هَارُونَ مِنْ مُوسَى” sırrına akrebdir, mâ kullun yuʹlemu; ve fîhi kâle’n-Nebiyyu ʹaleyhi’s-selâmu lehu kerremallâhu vechehu: “أَنَا وَأَنْتَ أَبَوَا هَذِهِ الْأُمَّةِ” Binâ΄enʹaleyh lisân-ı hakîkatte Hazret-i Murtaḋâ’ya Âdemu’l-evliyâ΄ ve Hârûnu’l-asfiyâ΄ ve Žu’l-Ḵarneynu’l-etkıyâ΄ ıtlâk olunur yâhûd burada قَرْنٌ [ḵarn] müteferrid olan dağ maʹnâsına olmakla ذُو جَبَلَيْنِ demek olur ki Ḩasen ve Ḩuseyn cenâblarından kinâyedir ki ilâ-yevmi’l-kıyâm neseb ve sebeblerinin bekâ΄ ve devâmına ve şerîʹat-i mutahharanın onlar ile kıyâmına işârettir, ke-mâ kâle ʹaleyhi’s-selâm: “كُلُّ نَسَبٍ وَسَبَبٍ يَنْقَطِعُ بِالْمَوْتِ إِلَّا سَبَبِي وَنَسَبِي” yâhûd başının iki karnında vâkiʹ olan yaralara işârettir ki birin ʹAmr b. Vudd vurup dîgerini İbn Mulcem-i laʹîn vurmakla zahm-nâk eylediler ve asahh-i akvâl budur.

Vankulu Lugatı - ذو القرنين maddesi

ذُو الْقَرْنَيْنِ [Žu’l-ḵarneyn] (ḵâf’ın ve nûn-ı evvelin fethi ve râ΄ ve yâ’nın sükûnuyla) İskender-i Rûmî’nin lakabıdır. Ve Munžir b. Mâ΄usemâ’ya ذُو الْقَرْنَيْنِ derlerdi, başının iki cânibinde örülmüş saçları olduğu için. Ve

قَرْنٌ [ḵarn] Küçük dağa dahi derler, cebel-i sagîr maʹnâsına. Ve

قَرْنٌ [ḵarn] Bir kerre terlemeğe dahi derler, حَلْبَةٌ مِنَ الْعَرَقِ maʹnâsına; yukâlu: حَلَبْنَا الْفَرَسَ قَرْنًا أَوْ قَرْنَيْنِ أَيْ عَرَقْنَاهُ Ve

قَرْنٌ [ḵarn] Seksen yıla dahi derler. Ve baʹzılar eyitti: Otuz yıla derler. Ve

قَرْنٌ [ḵarn] Yaşta berâber olana dahi derler; tekûlu: هُوَ عَلَى قَرْنِي أَيْ عَلَى سِنِّي Ve

قَرْنٌ [ḵarn] Bir zamân ehline dahi derler. Ve

قَرْنٌ [ḵarn] Nisâ tâ΄ifesinden baʹzının fercinde olan şişe dahi derler ki debe olan kimsenin debeliği gibidir, Aṡmaʹî eyitti: Şureyḩ’e birkaç kimse bir câriyenin قَرْنٌ [ḵarn]ı husûsunda murâfaʹa olduklarında eyitti: eger قَرْنٌ [ḵarn]ı oturduğu hîn’de yere yetişirse ʹaybdır ve eger yetişmezse ʹayb değildir. Ve

قَرْنٌ [ḵarn] Mihaffe kubbesinin tepesine dahi derler. Ve

قَرْنٌ [ḵarn] Başının bir cânibine dahi derler. Baʹzılar eyitti: ذُو الْقَرْنَيْنِ [Žu’l-ḵarneyn]e ذُو الْقَرْنَيْنِ [Žu’l-ḵarneyn] dediklerine bâʹis budur ki kavmini Ḣudây taʹâlâya daʹvet ettiğinde başının iki cânibine darb etmişlerdir. Ve

قَرْنَانِ [ḵarnân] Şol mîldir ki kuyunun iki cânibine binâ edip üzerine arkırı ağaç vazʹ ederler, tâ ki o ağaca bekre asalar. Ve

قَرْنُ الشَّمْسِ [ḵarnu’ş-şems] Gün doğarken ibtidâ zuhûr eden yeridir. Ve

قَرْنٌ [ḵarn] İki deveyi bir ipte cemʹ etmeğe dahi derler; tekûlu: قَرَنْتُ الْبَعِيرَيْنِ أَقْرُنُهَا قَرْنًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا جَمَعْتَهَا فِي حَبْلٍ وَاحِدٍ Ve

قَرْنٌ [ḵarn] Bir nesneyi bir nesneye ulaştırmağa dahi derler; tekûlu: قَرَنْتُ الشَّيْءَ بِالشَّيْءِ إِذَا وَصَلْتَهُ Ve

قَرْنٌ [ḵarn] At art ayakların ön ayakları bastığı yere basmağa dahi derler; وَالْكُلُّ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı