zefîf ~ زَفِيفٌ

Kamus-ı Muhit - زفيف maddesi

اَلزَّفُّ [ez-zeff] (zây’ın fethi ve fâ’nın teşdîdiyle) ve

اَلزِّفَافُ [ez-zifâf] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) Gelini düzüp koşup gerdek için güveyi hânesine iletmek maʹnâsınadır ki murâd gerdeğe komak ve gerdeğe iletmek olacaktır. بَيْتُ الزِّفَافِ [beytu’z-zifâf] gerdek evi ve لَيْلَةُ الزِّفَافِ [leyletu’z-zifâf] gerdek gecesidir; yukâlu: زَفَّ الْعَرُوسَ إِلَى زَوْجِهَا زَفًّا وَزِفَافًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا هَدَاهَا Ve şimşek yalabımak maʹnâsınadır; yukâlu: زَفَّ الْبَرْقُ إِذَا لَمَعَ Ve

زَفٌّ [zeff] ve

زُفُوفٌ [zufûf] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) ve

زَفِيفٌ [zefîf] Sürʹatle gitmek, ʹalâ-kavlin bunlar ve zikri âtî إِزْفَافٌ [izfâf] ذَمِيلٌ [žemîl] taʹbîr olunan deve seyrine şebîh gitmek, ʹinde’l-baʹz devekuşunun ibtidâ seğirtmesine denir; yukâlu: زَفَّ الظَّلِيمُ وَغَيْرُهُ زَفًّا وَزُفُوفًا وَزَفِيفًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا أَسْرَعَ أَوْ هُوَ وَالْإِزْفَافُ كَالذَّمِيلِ أَوْ أَوَّلُ عَدْوِ النَّعَامِ Ve rüzgâr mülâyemetle esip gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: زَفَّتِ الرِّيحُ إِذَا هَبَّتْ فِي مُضِيٍّ أَيْ بِاللِّينِ Ve

زَفِيفٌ [zefîf] Kuş uçarken kendi kendisini götürüp atmak, ʹalâ-kavlin kanatlarını yaymak maʹnâsınadır; yukâlu: زَفَّ الطَّائِرُ زَفًّا وَزَفِيفًا إِذَا رَمَى بِنَفْسِهِ أَوْ بَسَطَ جَنَاحَيْهِ Ve

زَفِيفٌ [zefîf] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) Cüst ve serîʹ maʹnâsınadır; yukâlu: رَجُلٌ زَفِيفٌ أَيْ سَرِيعٌ

Vankulu Lugatı - زفيف maddesi

اَلزَّفِيفُ [ez-zefîf] (zâ’nın fethi ve fâ’nın kesri ve meddiyle) Serîʹ maʹnâsına, ذَفِيفٌ [žefîf] serîʹ maʹnâsına olduğu gibi žâl-ı muʹceme ile. Ve

زَفِيفٌ [zefîf] Sürʹat etmeğe dahi derler; yukâlu: زَفَّتِ الظَّلِيمُ وَالْبَعِيرُ يَزِفُّ زَفِيفًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا أَسْرَعَ Ve ظَلِيمٌ [żalîm] żâ-i muʹceme ile devekuşunun erkeğidir. Ve kavm yürümede sürʹat etmeğe dahi derler; [yukâlu:] زَفَّ الْقَوْمُ فِي مَشْيِهِمْ إِذَا أَسْرَعُوا Ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿فَأَقْبَلُوا إِلَيْهِ يَزِفُّونَ﴾ (الصافات، 94) Ve يُقَالُ لِلطَّائِشِ الْحِلْمِ قَدْ زَفَّ رَأْلُهُ Ve طَائِشُ الْحِلْمِ [ṯâ΄işu’l-ḩilm] ḩâ-i mühmelenin kesriyle hafîfü’l-ʹakl maʹnâsınadır. Ve رَأْلٌ [re΄l] râ-i mühmele ve hemze ile devekuşu yavrusudur, teşbîh ve temsîl olur. Ve yel mülâyim esmeğe dahi derler; yukâlu: زَفَّتِ الرِّيحُ إِذَا هَبَّتْ هُبُوبًا غَيْرَ شَدِيدٍ، وَلَكِنَّهُ فِي ذَلِكَ مَاضٍ Yaʹnî yel mülâyemetle sürʹatten hâlî olmasa.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı