zehv ~ زَهْوٌ

Kamus-ı Muhit - زهو maddesi

اَلزَّهْوُ [ez-zehv] (zây’ın fethi ve hâ’nın sükûnuyla) Güzel manzaraya ve hûb ve dil-ber çehreye denir; yukâlu: رَأَيْتُ غُلَامًا لَهُ زَهْوٌ أَيْ مَنْظَرٌ حَسَنٌ Ve bu vasf bi’l-masdardır. Ve tâb u tarâvetli nebâta denir; yukâlu: نَبَاتٌ زَهْوٌ أَيْ نَاضِرٌ Ve nebâtın çiçeğine denir. Ve

زَهْوٌ [zehv] ve

زُهُوٌّ [zuhuvv] (عُلُوٌّ [ʹuluvv] vezninde) ve

زَهَاءٌ [zehâ΄] (عَطَاءٌ [ʹaṯâ΄] vezninde) Çiçekler cevâhir gibi revnak bulup tâb u tarâvetlenmek maʹnâsınadır; yukâlu: زَهَا نَوْرُ النَّبْتِ يَزْهُو زَهْوًا وَزُهُوًّا وَزَهَاءً إِذَا زَهَرَ وَأَشْرَقَ Ve

زَهْوٌ [zehv] Bâtıl ve beyhûdeye denir; yukâlu: هُوَ زَهْوٌ أَيْ بَاطِلٌ Ve yalan söylemek maʹnâsınadır; yukâlu: زَهَا الرَّجُلُ زَهْوًا إِذَا كَذَبَ Ve istihfâf maʹnâsınadır; yukâlu: زَهَاهُ إِذَا اسْتَخَفَّهُ Ve şebnemli nebâtı yel beri öte oynatmak maʹnâsınadır; yukâlu: زَهَتِ الرِّيحُ النَّبَاتَ إِذَا هَزَّتْهُ غِبُّ النَّدَى Ve alacalanmış hurmâ koruğuna denir, niteki زُهْوٌ [zuhv] dahi denir zây’ın zammıyla; yukâlu: إِذَا ظَهَرَتِ الْحُمْرَةُ وَالصُّفْرَةُ فِي النَّخْلِ قَدْ ظَهَرَ فِيهِ الزَّهْوُ أَيِ الْبُسْرُ الْمُلَوَّنُ Ve kibr ve pindâr ve fahr ve taʹazzum maʹnâsınadır; yukâlu: زُهِيَ الرَّجُلُ عَلَى الْمَجْهُولِ بِكَذَا يُزْهَى بِهِ زَهْوًا إِذَا تَاهَ وَتَكَبَّرَ وَزَهَا يَزْهُو كَدَعَا يَدْعُو عَلَى الْمَعْلُومِ قَلِيلَةٌ وَيُقَالُ زَهَاهُ الْكِبْرُ إِذَا جَعَلَهُ مُعْجِبًا بِنَفْسِهِ Ve ağaç uzamak maʹnâsınadır; yukâlu: زَهَا النَّخْلُ إِذَاطَالَ Ve hurmâ koruğu sarı ve kırmızı alacalanmak maʹnâsınadır; yukâlu: زَهَا الْبُسْرُ إِذَا تَلَوَّنَ Ve oğlan büyüyüp yâl ü bâl sâhibi olmak maʹnâsınadır; yukâlu: زَهَا الْغُلَامُ إِذَا شَبَّ Ve hayvânın vilâdeti yaklaşmakla memesi büyümek maʹnâsınadır; yukâlu: زَهَتِ الشَّاةُ إِذَا أَضْرَعَتْ Ve deve sulandıktan sonra bir gün yâ iki gün muttasıl yürümek maʹnâsınadır; yukâlu: زَهَتِ الْإِبِلُ إِذَا سَارَتْ بَعْدَ الْوِرْدِ لَيْلَةً أَوْ لَيْلَتَيْنِ Ve bu maʹnâda müteʹaddî olur; tekûlu: زَهَوْتُ الْإِبِلَ إِذَا سِرْتَ بِهِ زَهْوًا Ve deve kezâlik sulandıktan sonra otlak talebine gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: زَهَتِ الْإِبِلُ إِذَا مَرَّتْ فِي طَلَبِ الْمَرْعَى بَعْدَ أَنْ شَرِبَتْ Ve çerâgı şuʹlelendirmek maʹnâsınadır; yukâlu: زَهَا السَّرَاجَ إِذَا أَضَاءَهُ Ve kılıcı parıldatmak maʹnâsınadır; yukâlu: زَهَا بِالسَّيْفِ إِذَا لَمَعَ بِهِ Ve değnekle vurmak maʹnâsınadır; yukâlu. زَهَاهُ بِالْعَصَا إِذَا ضَرَبَهُ بِهَا Ve takdîr ve tahmîn eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: زَهَاهُ بِمِائَةِ رِطْلٍ إِذَا خَرَزَهُ

Vankulu Lugatı - زهو maddesi

اَلزُّهْوُ [ez-zuhv] (zâ’nın zammı ve hâ’nın sükûnuyla) Zikr olunan maʹnâyadır, ehl-i Ḩicâz lügati üzere; yukâlu: زَهَا النَّخْلُ زُهْوًا Ve

زَهْوٌ [zehv] Bir nesneyi hafîf ʹadd etmeğe dahi derler; yukâlu: زَهَاهُ إِذَا اسْتَخَفَّهُ وَتَهَاوَنَ بِهِ Ve

زَهْوٌ [zehv] Deve sulandıktan sonra bir gece yâ dahi ziyâde yürümeğe dahi derler, Ebû ʹUbeyd rivâyeti üzere; yukâlu: زَهَتِ الْإِبِلُ زَهْوًا إِذَا سَارَتْ بَعْدَ الْوِرْدِ لَيْلَةً أَوْ أَكْثَرَ Ve زَهَوْتُهَا dahi derler; يَتَعَدَّى وَلَا يَتَعَدَّى Ve

زَهْوٌ [zehv] Kezibe ve bâtıla dahi derler. Ve

زَهْوٌ [zehv] Yel ağacı tahrîk etmeğe dahi derler; yukâlu: زَهَتِ الرِّيحُ الشَّجَرَ تَزْهَاهُ إِذَا هَزَّتْهُ Ve

زَهْوٌ [zehv] Yel esmeğe dahi derler; ʹalâ-mâ se-yecî΄u.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı