sehv ~ سَهْوٌ

Kamus-ı Muhit - سهو maddesi

اَلسَّهْوُ [es-sehv] (لَهْوٌ [lehv] vezninde) ve

اَلسُّهُوُّ [es-suhuvv] (عُلُوٌّ [ʹuluvv] vezninde) Bir adamın kalbi başka yere gitmekle bir husûsu gaflet edip unutmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَهَا فِي الْأَمْرِ يَسْهُو سَهْوًا وَسُهُوًّا إِذَا نَسِيَهُ وَغَفَلَ عَنْهُ وَذَهَبَ قَلْبُهُ إِلَى غَيْرِهِ Şârih der ki سَهْوٌ [sehv] فِي harfiyle sılalanırsa ʹan-gayr-i ʹilm terk ve عَنْ ile sılalanırsa ʹan-ʹilm terk maʹnâsınadır; ve tekûlu’l-ʹArab: حَمَلَتِ الْمَرْأَةُ سَهْوًا أَيْ حَبِلَتْ عَلَى حَيْضٍ Gûyâ ki onda vasf-ı gâlibe olmuştur. Ve

سَهْوٌ [sehv] Sükûn ve mülâyemet maʹnâsınadır; ve minhu tekûlu: إِفْعَلْهُ سَهْوًا رَهْوًا أَيْ عَفْوًا بِلَا تَقَاضٍVe yukâlu: مَالٌ لَا يُسْهَى وَلَا يُنْهَى أَيْ لَا تُبْلَغُ غَايَتُهُ Yaʹnî “Kesret ve vefretinden nihâyetine bâlig olunmaz derecesindedir.” Ve bu sükûn ve ârâm maʹnâsından me΄hûzdur. Ve

سَهْوٌ [sehv] Sehl ve mülâyim adama ve işe denir; yukâlu: رَجُلٌ سَهْوٌ وَأَمْرٌ سَهْوٌ أَيْ سَهْلٌ Ve hoş-güvâr suya ıtlâk olunur; yukâlu: مَاءٌ سَهْوٌ أَيْ زُلَالٌ Ve yavaş ve mülâyim erkek deveye denir; mü΄ennesi سَهْوَةٌ [sehvet]tir; yukâlu: جَمَلٌ سَهْوٌ وَنَاقَةٌ سَهْوَةٌ أَيْ وَطِئٌ

Vankulu Lugatı - سهو maddesi

اَلسَّهْوَةُ [es-sehvet] (sîn’in fethi ve hâ’nın sükûnuyla) Sofa misâlinde bir nesnedir ki ev önünde ederler, Aṡmaʹî rivâyeti üzere. Ve Ebû ʹUbeyd eyitti: ehl-i Yemen’in niçesinden işittim ki سَهْوَةٌ [sehvet] onlar ıstılahında şol kiçirek eve derler ki alçak yerde ola ve sakfı mürtefiʹ olup şol hazîne misâlinde ola ki onda metâʹ hıfz ederler. Ve

سَهْوَةٌ [sehvet] Şol nâkaya dahi derler ki yürümesi mülâyim ola. Ve

سَهْوٌ [sehv] Mülâyemete ve sükûna dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı