اَلسَّوَادُ [es-sevâd] (سَحَابٌ [seḩâb] vezninde) İsmdir, siyâh levne denir. Bu münâsebetle her şey΄in şahsına denir ki hayvân ise rûhtan kaʹt-ı nazar şebah ve kâlıbıdır, karaltı taʹbîr olunur; tekûlu: رَأَيْتُ سَوَادًا أَيْ شَخْصًا Ve
سَوَادٌ [sevâd] Mâl-ı kesîre ıtlâk olunur. Ve
سَوَادُالْبَلْدَةِ [sevâdu’l-beldet] şehrin nâhiyelerinde olan köy, kent ve çiftliklerinden ʹibârettir; yukâlu: خَرَجُوا إِلَى سَوَادِ الْمَدِينَةِ وَهُوَ قُرَاهَا يَعْنِي مَا حَوْلَهَا مِنَ الْقُرَى وَالرِّيفِ Ve insândan cemʹiyyetli ʹaded-i kesîre ve cumhûr-ı ʹazîme ıtlâk olunur; ve minhu’l-hadîsu: “عَلَيْكُمْ بِالسَّوَادِ الْأَعْظَمِ” وَهُوَ الْكَثِيرُ مِنَ النَّاسِ عَامَّتُهُمْ Ve
سَوَادُالْقَلْبِ [sevâdu’l-ḵalb] ki حَبَّةُ الْقَلْبِ [ḩabbetu’l-ḵalb] dahi derler, yürekte olan siyâh noktaya denir ki Fârisîde dâne-i dil derler, ona سَوْدَاءُ الْقَلْبِ [sevdâ΄u’l-ḵalb] ve أَسْوَدُ الْقَلْبِ [esvedu’l-ḵalb] ve سُوَيْدَاءُ الْقَلْبِ [suveydâ΄u’l-ḵalb] dahi denir; yukâlu: إِجْعَلْ هَذَا فِي سَوَادِ قَلْبِكَ وَسَوْدَائِهِ وَأَسْوَدِهِ وَسُوَيْدَائِهِ أَيْ فِي حَبَّتِهِ Ve
سَوَادٌ [Sevâd] Bir recül adıdır. Ve
سَوَادُالْعِرَاقِ [Sevâdu’l-ʹIrâḵ] O ülkenin kasabât ve kurâlarından ʹibârettir ki Baṡra ile Kûfe beyninde olandan ʹibârettir. Ve
سَوَادٌ [Sevâd] Belḵâ΄ kurbünde bir mevziʹ adıdır.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı