ʹâriḋ ~ عَارِضٌ

Kamus-ı Muhit - عارض maddesi

Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre asl عَارِضٌ [ʹâriḋ] عُرْضٌ [ʹurḋ]u yaʹnî bir cânibi zuhûra gelen nesneye denir. Pes baʹzen sehâba ıtlâk olunur ve baʹzen adama hâdis olan bir mikdârca sakam ve elem makûlesine ıtlâk olunur ve baʹzen yüzün bir cânibine ıtlâk olunur ve baʹzen ʹinde’d-dahik zâhir olan ön dişlere ıtlâk olunur. İntehâ. Ve yukâlu: فُلاَنٌ خَفِيفُ الْعَارِضَيْنِ يُرَادُ بِهِ خِفَّةُ شَعَرِ الْخَدَّيْنِ Ve

عَارِضٌ [ʹâriḋ] Ufukta arkuru zuhûr eden sehâba denir; ve minhu: فِي الْأُفْقِ عَارِضٌ وَهُوَ السَّحَابُ الْمُعْتَرِضُ فِي الْأُفُقِ Ve dağa denir ve minhu: عَارِضُ الْيَمَامَةِ Ve ʹıvâz ve bedel cihetiyle verilen ʹatiyyeye denir. Ve boynun iki safhasına ve yüzün iki cânibine عَارِضَانِ [ʹâriḋân] denir, her birine عَارِضٌ [ʹâriḋ] denir. Ve mutlakan giderken bir adama karşı ve yamaç gelen şey΄e denir. Ve adam güldüğü vaktte yüzünden zâhir olan yere denir.

Vankulu Lugatı - عارض maddesi

اَلْعَارِضُ [el-ʹâriḋ] (râ’nın kesriyle) Şol buluttur ki ufkta arkırı dura; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿هَذَا عَارِضٌ مُمْطِرُنَا﴾ (الأحقاف 24) أَيْ مُمْطِرٌ لَنَا لِأَنَّهُ مَعْرِفَةٌ لَا يَجُوزُ أَنْ يَكُونَ صِفَةً لِعَارِضٍ وَهُوَ نَكِرَةٌ وَالْعَرَبُ إِنَّمَا يَفْعَلُ مِثْلَ هَذَا فِي الْأَسْمَاءِ الْمُشْتَقَّةِ مِنَ الْأَفْعَالِ كَذَا قَالَ الْجَوْهَرِيُّ وَلَكَ أَنْ تَقُولَ هَذِهِ إِضَافَةٌ لَفْظِيَّةٌ لَا تُفِيدُ التَّعْرِيفَ فَتَأَمَّلْ فِيهِ ve

عَارِضٌ [ʹâriḋ] Dağa dahi derler, cebel maʹnâsına. Ebû ʹUbeyd eyitti: Yemâme’ye عَارِضٌ [ʹâriḋ] dediklerinin vechi budur. Ve gâh olur çekirge sürüsüne dahi derler; yukâlu: مَرَّ بِنَا عَارِضٌ قَدْ مَلَأَ الْأُفْقَ Ve

عَارِضٌ [ʹâriḋ] Şol ʹatâya derler ki mevhûbün lehu vâhibe iʹtâ eyleye. Ve insânın yüzünün bir cânibine dahi عَارِضٌ [ʹâriḋ] derler; ve minhu kavluhum: فُلَانٌ خَفِيفُ الْعَارِضَيْنِ يُرَادُ بِهِ خِفَّةُ شَعْرِ عَارِضَيْهِ Ve ağzın etrâfına عَارِضٌ [ʹâriḋ] derler; yukâlu: إِمْرَأَةٌ نَقِيَّةُ الْعَارِضِ أَيْ نَقِيَّةُ عَرْضِ الْفَمِ Ebû Naṡr eyitti: عَارِضٌ [ʹâriḋ]le dişler dilendikte ön dişlerden mâ-baʹdi murâd olur, zîrâ ön dişlere عَارِضٌ [ʹâriḋ] demezler. Ve İbnu’s-Sikkît eyitti: عَارِضٌ [ʹâriḋ] نَابٌ [nâb] dedikleri diş ve onun yanındaki azı diştir. Ve baʹzılar eyitti: عَارِضٌ [ʹâriḋ] ön dişleriyle azı dişin mâ-beynine ıtlâk olunur.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı