ḵurḩân ~ قُرْحَانٌ

Kamus-ı Muhit - قرحان maddesi

اَلْقُرْحَانُ [el-ḵurḩân] (عُثْمَانُ [ʹušamp;mân] vezninde) Bir nevʹ mantar ismidir ki küçük ve beyâz olanıdır, ak mantar ve yelli mantar taʹbîr olunur. Müfredi أَقْرَحُ [aḵraḩ] yâhûd قُرْحَانَةٌ [ḵurḩânet]tir. Ve

قُرْحَانٌ [ḵurḩân] Şol deveye denir ki aslâ uyuz olmamış ola. Ve şol çocuğa denir ki aslâ çiçek ve kızamık çıkarmamış ola; yukâlu: بَعِيرٌ قُرْحَانٌ إِذَا كَانَ لَمْ يَجْرَبْ قَطُّ ve yukâlu: صَبِيٌّ قُرْحَانٌ إِذَا لَمْ يُجَدَّرْ اَلْوَاحِدُ وَالْجَمْعُ سَوَاءٌ وَأَمَّا فِي حَدِيثِ عُمَرَ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ “قُرْحَانُونَ” فَهِيَ لُغَيَّةٌ Mü΄ellif bununla işbu hadîse işâret eylemiştir: “لَمَّا أَرَادَ عُمَرُ أَنْ يَدْخُلَ الشَّامَ وَهِيَ تَسْتَعِرُ طَاعُونًا فَقِيلَ لَهُ إِنَّ مَنْ مَعَكَ مِنْ أَصْحَابِ مُحَمَّدٍ قُرْحَانُ وَفِي رِوَايَةٍ قُرْحَانُونَ فَهِيَ لُغَيَّةٌ Yaʹnî vech-i mezkûr üzere müfred ve cemʹi berâber olmakla cemʹ sûreti lügat-ı zaʹîfe-i metrûkedir. Ve burada قُرْحَانٌ [ḵurḩân]dan murâd aslâ vebâ΄ çıkarmayan adamlar demektir, cereb ʹilleti görmeyen deveye teşbîh olunmuştur. Ve burada قُرْحَانٌ [ḵurḩân] kelimesi hâlis maʹnâsına olan قَرَاحٌ [ḵarâḩ] ve قَرِيحٌ [ḵarîḩ]ten me΄hûzdur. Ve

قُرْحَانٌ [ḵurḩân] Bir nesneden hâric ve berî΄ü’z-zimmet olana ıtlâk olunur ki bu dahi hulûs maʹnâsındandır; tekûlu: أَنْتَ قُرْحَانٌ مِنْ هَذَا اْلأَمْرِ أَيْ خَارِجٌ Ve hergiz cenk ve cidâle hâzır olmamış adama ıtlâk olunur; yukâlu: رَجُلٌ قُرْحَانٌ إِذَا كَانَ لَمْ يَشْهَدِ الْحَرْبَ قَطُّ Ve yara isâbet eylemiş kimseye ıtlâk olunmakla maʹnâ-yı evvel ile zıdd olur; yukâlu: رَجُلٌ قُرْحَانٌ إِذَا مَسَّتْهُ الْقُرُوحُ Bu maʹnâda قُرْحَةٌ [ḵurḩat]ten me΄hûzdur ve bu maʹnâda müzekker ve mü΄ennes olur.

Vankulu Lugatı - قرحان maddesi

اَلْقُرْحَانَةُ [el-ḵurḩânet] Vâhididir. Bir mantar maʹnâsına. Ve

قُرْحَانٌ [ḵurḩân] Şol deveye derler ki aslâ gicik olmamış ola. Ve

قُرْحَانٌ [ḵurḩân] Şol oğlancığa derler ki çiçek çıkarmamış ola. Vâhidi ve tesniyesi ve cemʹi berâberdir. Ve fi’l-hadîsi: “إِنَّ أَصْحَابَ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَدِمُوا الْمَدِينَةَ وَهُمْ قُرْحَانٌ أَيْ لَمْ يَكُنْ أَصَابَهُمْ قَبْلَ ذَلِكَ دَاءٌ” Yaʹnî Medîne-i münevvereye ashâb rıdvânullâhi taʹâlâ ʹaleyhim ecmaʹîn geldiklerinde dahi bir maraz görmemişlerdi. Ve ammâ şol lafz ki hadîs-i ʹÖmer’de radıyallâhu ʹanhu vâkiʹ olup “مَنْ مَعَكَ مِنْ أَصْحَابِ النَّبِيِّ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قُرْحَانُونَ فَلَا تَدْخُلْهَا” buyurulmuştur, lügat-ı metrûkedir, zîrâ قُرْحَانٌ [ḵurḩân] lafzının müfredi ve cemʹi berâberdir, nitekim el-ân mürûr etti.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı