ḵad ~ قَدْ

Kamus-ı Muhit - قد maddesi

قَدْ [ḵad] (ḵâf’ın fethi ve dâl’ın sükûnuyla) Bir kelimedir ki harfiyye ve ismiyye olur. Ve ismiyye iki vech üzere müstaʹmeldir: Vech-i evvel يَكْفِي kelimesine mürâdif ism-i fiʹl-i muzâriʹ olur, yetişir ve kifâyet eder maʹnâsına. Bu sûrette medhûlü mansûb olur. Meselâ قَدْنِي دِرْهَمٌ ve قَدْ زَيْدًا دِرْهَمٌ denir, يَكْفِي maʹnâsına. Vech-i sânî حَسْبُ kelimesine mürâdif ism olur ki kâfî maʹnâsınadır, Fârisîde bes denir. Bu sûrette gâliben yaʹnî ʹinde’l-Baṡriyyîn mebnî olarak istiʹmâl olunur, قَدْ [ḵad]-ı harfiyyeye lafzda müşâbih olduğu için. Meselâ قَدْ زَيْدٍ دِرْهَمٌ denir, dâl’ın sükûnu ve زَيْد lafzının cerriyle. Ve gâhî yaʹnî ʹinde’l-Kûfiyyîn قَدْ [ḵad] sîn ve سَوْفَ gibi harf-i tenfîsten ve câzim ve nâsıbdan mücerred olan fiʹl-i mutasarrıf-ı ihbârî-i müsbete mahsûstur, bunların mukâbiline dâhil olmaz. Şârih der ki işbu “لَوْلاَ الْحَيَاءُ وَأَنَّ رَأْسِيَ قَدْ عَسَى || فِيهِ الْمَشِيبُ لَزُرْتُ أُمَّ الْقَاسِمِ” beytinde عَسَى kelimesi إِشْتَدَّ ve ظَهَرَ maʹnâsına mutasarrıf olmakla mâdde nakz olmaz. İntehâ.

اَلْقَدُّ [el-ḵadd] (ḵâf’ın fethi ve dâl’ın teşdîdiyle) Bir nesneyi bi-tamâmihi kesmek, ʹalâ-kavlin uzunluğuna kesmek ve ʹalâ-kavlin uzunluğuna yarmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَدَّ الشَّيْءَ قَدًّا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا قَطَعَهُ مُسْتَأْصِلاً أَوْ مُسْتَطِيلاً أَوْ شَقَّهُ طُولاً Ve

قَدٌّ [ḵadd] Soyulmuş küçük kuzu ve oğlak derisine denir ve minhu’l-meselu: “مَا يَجْعَلُ قَدَّكَ إِلَى أَدِيمِكَ” أَيْ أَيُّ شَيْءٍ يُضِيفُ صَغِيرَكَ إِلَى كَبِيرِكَ Yaʹnî “Küçük işini büyüğe kıyâs ve nisbet eylemeğe bâʹis nedir?” أَدِيمٌ [edîm]den murâd cild-i ʹazîmdir ve إِلَى kelimesi maʹnâ iʹtibârıyladır. Mü΄ellifin kavline göre mukadder مُضَافًا kavline müteʹalliktir. Mesel-i mezbûr tavr ve haddini tecâvüz eden fodul hakkında, kezâlik bir emr-i hakîri emr-i hatîre kıyâs eden kimse hakkında darb olunur. Ve

قَدٌّ [ḵadd] Kamçıya ıtlâk olunur, سَوْطٌ [savṯ] maʹnâsına ve minhu’l-hadîsu: “لَقَابُ قَوْسِ أَحَدِكُمْ وَمَوْضِعُ قَدِّهِ فِي الْجَنَّةِ خَيْرٌ مِنَ الدُّنْيَا وَمَا فِيهَا” Gerçi ʹan-karîb kesr ile قِدٌّ [ḵidd] lafzını dahi mü΄ellif سَوْطٌ ile tefsîr eylemiştir, lâkin Nihâye’de lafz-ı hadîs kesr ile mansûstur ve mü΄ellif dahi Baṡâ΄ir’de kesr ile takyîd eylemiştir, lâkin Baṡâ΄ir’de قَدٌّ [ḵadd] ḵâf’ın fethiyle مَقْدُودٌ [maḵdûd] maʹnâsına da geldiğini işʹâr eylemekle bu takdîrce سَوْطٌ [savṯ]a ıtlâkı sûret bulur. Ve

قَدٌّ [ḵadd] Kadr yaʹnî mikdâr ve endâze maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: هُوَ عَلَى قَدِّ ذَاكَ أَيْ قَدْرِهِ Ve bir adamın kâmetine ıtlâk olunur ki şahsının iʹtidâl-ı hılkî üzere taktîʹi yaʹnî kesiminden ʹibârettir. Cemʹi أَقُدٌّ [eḵudd] gelir hemzenin fethi ve ḵâf’ın zammıyla ve قِدَادٌ [ḵidâd] gelir ḵâf’ın kesriyle ve أَقِدَّةٌ [eḵiddet] gelir, أَجِلَّةٌ [ecillet] gibi ve قُدُودٌ [ḵudûd] gelir, حُدُودٌ [ḩudûd] gibi; yukâlu: غُلاَمٌ حَسَنُ الْقَدِّ أَيِ الْقَامَةِ وَتَقْطِيعِهِ وَاعْتِدَالِهِ Ve

قَدٌّ [ḵadd] Kezâlik masdar olur, misâfir beyâbânda katʹ-ı mesâfe eylemek maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: قَدَّ الْمُسَافِرُ الْفَلاَةَ إِذَا خَرَقَهَا أَيْ قَطَعَهَا Ve mütekellimin yâhûd kendinin kelâmını katʹ eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: قَدَّ الْكَلاَمَ إِذَا قَطَعَهُ

اَلْقِدُّ [el-ḵidd] (ḵâf’ın kesriyle) Deriden yapılan kaba denir, niteki قِحْفٌ [ḵiḩf] ağaçtan olanına denir. Ve

قِدٌّ [ḵidd] Kamçıya ıtlâk olunur, fethle قَدٌّ [ḵadd] gibi ki zikr olundu. Ve dibâgat olunmamış ham deriden uzunluğuna kesilmiş kayışlara ve sırımlara denir; kamçıya ıtlâkı bundandır. Müfredi قِدَّةٌ [ḵiddet]tir hâ’yla. Ve

قِدَّةٌ [ḵiddet] Uzun uzadı tarîkaya ıtlâk olunur. Ve Kilâb kabîlesi yurdunda bir su adıdır; bunda tahfîfle de zebân-zeddir. Ve

قِدَّةٌ [ḵiddet] Ârâ΄ ve ehvâları muhtelif olan fırkalardan bir fırkaya ıtlâk olunur. Cemʹi قِدَدٌ [ḵided] gelir, عِنَبٌ [ʹineb] vezninde ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿كُنَّا طَرَائِقَ قِدَدًا﴾ أَيْ فِرَقًا مُخْتَلِفَةً أَهْوَاءُهَا

Vankulu Lugatı - قد maddesi

قَدْ [ḵad] (ḵâf’ın fethi ve dâl’ın sükûnuyla) Harftir, fiʹlden gayrıya dâhil olmaz. Ve قَدْ [ḵad] لَمَّا يَفْعَلْ kavlini cevâbıdır. Ve Ḣalîl eyitti: قَدْ [ḵad] cevâba muntazır olan kimsenin kelâmında îrâd olunur, meselâ bir kimse cevâba muntazır olsa قَدْ مَاتَ فُلَانٌ derler ve eger muntazır olmadan haber verseler قَدْ مَاتَ demezler, belki مَاتَ فُلَانٌ derler ve gâh olur ki قَدْ [ḵad] رُبَّمَا [rubbemâ] maʹnâsına dahi istiʹmâl olunur. Ve eger sen قَدْ [ḵad] kelimesin ism kılsan müşedded kılıp كَتَبْتَ قَدْ أَحْسَنْتَ dersen, kezâlik كَيْ ve هُوَ Ve لَوْ bunlar bir tarîkle ism kılınsa âhirleri müşedded kılınır, zîrâ bu kelimelerden naks olunan harf ne idüğüne delîl yoktur, pes âhirlerine kendi cinsinden harf ziyâde olunup idgâm olunur, illâ âhiri elif olan değil zîrâ âhiri elif olanın âhirine hemze ziyâde kılarsın, zîrâ âhiri cinsinden elif ki ziyâde oluna iki elif cemʹ olmağın elif-i sâniye hareket verilmek lâzım geldikte elif hemzeye münkalib olur, meselâ لَا ile yâhûd مَا ile bir kimse tesmiye olunsa لَاء ve مَاءٌ derler. Ve قَدْكَ [ḵadke] dedikleri حَسْبُكَ maʹnâsına ismdir; tekûlu: قَدِي وَقَدْنِي بِالنُّونِ عَلَى غَيْرِ قِيَاسٍ Zîrâ bu makûle nûn’un ziyâde olunması efʹâle mahsûstur, ضَرَبَنِي gibi ve شَتَمَنِي gibi.

اَلْقَدُّ [el-ḵadd] (ḵâf’ın fethi ve dâl’ın teşdîdiyle) Bir nesneyi tûlen yarmak; tekûlu: قَدَدْتُ السَّيْرَ وَغَيْرُهُ أَقَدَّهُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve

قَدٌّ [ḵadd] Müsâfir katʹ-ı mesâfe etmeğe dahi derler; yukâlu: قَدَّ الْمُسَافِرُ الْمَسَافَةَ إِذَا قَطَعَهَا Ve

قَدٌّ [ḵadd] Keçi oğlağı derisine dahi derler.

اَلْقِدَّةُ [el-ḵiddet] (kezâlik ḵâf’ın kesriyle) Kayışlar pâresi. Ve

قِدَّةٌ [ḵiddet] Tarîkate, halâyıktan bir bölüğe derler ki her birinin havâsı âharın havâsına muhâlif ola; kâlallâhu taʹâlâ ﴿كُنَّا طَرَائِقَ قِدَدًا﴾ (الجن 11) Ve

قِدٌّ [ḵidd] Deriden olan kaba dahi derler; yukâlu: “مَا لَهُ قِدٌّ وَلَا قِحْفٌ” Ve قِحْفٌ [ḵiḩf] ağaçtan olan kaba derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı