kefl ~ كَفْلٌ

Kamus-ı Muhit - كفل maddesi

اَلْكَفْلُ [el-kefl] (نَفْلٌ [nefl] vezninde) Bir adamın me΄ûnetini der-ʹuhde eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: كَفَلَهُ كَفْلًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا كَانَ كَافِلًا لَهُ Ve

كَفْلٌ [kefl] ve

كُفُولٌ [kufûl] (شُمُولٌ [şumûl] vezninde) ve

كَفَالَةٌ [kefâlet] (كَرَامَةٌ [kerâmet] vezninde) Bir adama kefîl olmak maʹnâsınadır; yukâlu: كَفَلَ بِالرَّجُلِ وَكَفُلَ وَكَفِلَ كَفْلًا وَكُفَولًا وَكَفَالَةً مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالْأَوَّلِ وَالْخَامِسِ وَالرَّابِعِ إِذَا كَانَ كَفِيلًا لَهُ Kâle’ş-şârih ve fi’l-Muġrib ve’l-Miṡbâḩ: كَفَلْتُ بِالْمَالِ وَبِالنَّفْسِ وَكَفَلْتُ عَنْهُ بِالْمَالِ لِغَرِيمِهِ وَالْإِسْمُ الْكَفَالَةُ

اَلْكِفْلُ [el-kifl] (kâf’ın kesriyle) ضِعْفٌ [ḋiʹf] maʹnâsınadır ki kat demektir; yukâlu: جَازَاهُ بِهِ كِفْلًا أَيْ ضِعْفًا وَكِفْلَيْنِ أَيْ ضِعْفَيْنِ Ve behre ve nasîb maʹnâsınadır; yukâlu: لَهُ كِفْلٌ مِنْهُ أَيْ حَظٌّ وَنَصِيبٌ Ve çift öküzünün boyunduruğu altına boyun sıkılmamak için vazʹ olunan paçavraya denir. Ve devenin kopmuş tüyünün yerine biten tüye denir. Ve at arkasında oturamayan adama denir; yukâlu: هُوَ كِفْلٌ أَيْ لَا يَثْبُتُ عَلَى الْخَيْلِ Ve hengâm-ı muhârebede cebânlıktan nâşî kıçınlayıp semt-i firâra reh-yâb olmak kasdıyla ʹaskerin ense cânibinde duran kimseye denir; yukâlu: لَا يَلِيقُ لَكَ أَنْ تَكُونَ كِفْلًا وَهُوَ الرَّجُلُ الَّذِي يَكُونُ فِي مُؤَخَّرِ الْحَرْبِ هِمَّتُهُ التَّأَخُّرُ وَالْفِرَارُ Ve mešamp;îl ve nazîr maʹnâsınadır; yukâlu: مَا لَهُ كِفْلٌ أَيْ مَثِيلٌ Ve dâ΄imâ sıklet ve me΄ûnetini il üzere tahmîl ile kendisini halkın başına tarh ve ilkâ eden gedâ-meşreb şahsa denir; yukâlu: هُوَ كِفْلٌ إِذَا كَانَ يُلْقِي نَفْسَهُ عَلَى النَّاسِ Ve

كِفْلٌ [kifl] Ricâle mahsûs bir merkeb ismidir; ve o ihrâm yâhûd cacım makûlesidir ki iki uçlarını düğmeleyip bir ucunu devenin pâlânının önüne ve dîger ucunu ensesine geçirip üstüne yaydıktan sonra üzerine rükûb ve kuʹûd ederler, ʹalâ-kavlin bez ve cacım makûlesinden ittihâz olunmuş değirmi döşemedir ki devenin hörgücü üzere bast olunup onun üzerine rükûb ederler.

Vankulu Lugatı - كفل maddesi

اَلْكَفْلُ [el-kefl] (kâf’ın fethi ve fâ’nın sükûnuyla) Orucu ulaştırmak; tekûlu: كَفَلْتُ كَفْلًا إِذَا وَاصَلْتَ الصَّوْمَ Ve

كَفْلٌ [kefl] Kefîl olmağa dahi derler.

ذُوالْكِفْلِ [Žu’l-kifl] Enbiyâdan bir nebînin ismidir, salavâtullâhi ʹaleyhim. Ve bu كَفَالَةٌ [kefâlet]ten me΄hûzdur. Ve

كِفْلٌ [kifl] At arkasında sâbit olmayan kimseye dahi derler. Ve

كِفْلٌ [kifl] İktifâl olunan yere dahi derler. Ve

إِكْتِفَالٌ [iktifâl] Deveye binen kimse ihrâmın devenin hörgücüne dolaştırıp üzerine binmektir. Ve minhu hadîsu İbrâhîm: “لَا تَشْرَبُوا مِنْ ثُلْمَةِ الْإِنَاءِ وَلَا مِنْ عُرْوَتِهِ فَإِنَّهُ كِفْلُ الشَّيْطَانِ” Yaʹnî gûzenin gediğinden ve kulpundan içmek ki o şeytânın mekânıdır.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı