men ~ مَنْ

Kamus-ı Muhit - من maddesi

مَنْ [men] (mîm’in fethi ve nûn’un sükûn üzere binâsıyla) İsmdir, اَلَّذِي maʹnâsınadır. Ve elfâz-ı ʹumûmdan olmakla biʹâd ve tûlde mütenâhî kelâm-ı kesîrden mugnîdir, zîrâ مَنْ يَقُمْ أَقُمْ مَعَهُ dediğin hînde maksûdun ifâde olunmakla cemîʹ-i nâsın zikrinden kâfî ve vâfî oldu. Eger böyle demesen إِنْ يَقُمْ زَيْدٌ أَوْ عَمْرٌو أَوْ بَكْرٌ أَوْ خَالِدٌ إِلَى غَيْرِ ذَلِكَ ʹibâretiyle herkesi taʹdâd ederek ʹâciz ve dem-beste kalacağın derkâr ve ifâde-i garaza tarîk bulmak müteʹazzir olur idi, zîrâ teselsül gibi ilâ-gayri’n-nihâye çekilmekle cezâ-i tekellüme vakt bulunmaz. Ve مَنْ [men] kelimesi istifhâm-ı mahz için olur. Ve hikâye sûretinde tesniye ve cemʹlenip مَنَانِ [menân] ve مَنُونَ [menûn] denir. Ve zevi’l-ʹukûle mahsûs olmakla مَنْ عِنْدَكَ dediğin hînde مِنَ النَّاسِ kavlinden müstagnî olunur. Ve şartiyye olur; nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿مَنْ يَعْمَلْ سُوءًا يُجْزَ بِهِ﴾ اَلْآيَة Ve mevsûle olur, niteki zikr olundu. Ve nekre-i mevsûfe olur, ke-kavli Beşîr el-Enṡârî: “فَكَفَى بِنَا فَضْلًا عَلَى مَنْ غَيْرِنَا || حُبُّ النَّبِيِّ مُحَمَّدٍ إِيَّانَا” Ve nekre-i tâmme olur, nahvu مَرَرْتُ بِمَنْ مُحْسِنٍ أَيْ بِإِنْسَانٍ مُحْسِنٍ

اَلْمَنُّ [el-menn] (mîm’in fethi ve nûn’un teşdîdiyle) ve

اَلْمِنِّينَى [el-minnînâ] (خِلِّيفَى [ḣillîfâ] vezninde) Niʹmet vermek maʹnâsınadır; yukâlu: مَنَّ عَلَيْهِ مَنًّا وَمِنِّينَى مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا أَنْعَمَ Ve bir adama iyilik eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: مَنَّ عَلَيْهِ أَيِ اصْطَنَعَ عِنْدَهُ صَنِيعَةً Ve

مَنٌّ [menn] ve

مِنَّةٌ [minnet] (mîm’in kesriyle) Bir adama ettiği iyiliği ve lutf ve ihsânı taʹdîd ile başına kakmak maʹnâsınadır ki tahmîl-i minnet ve imtinân eylemek taʹbîr olunur; yukâlu: مَنَّ عَلَيْهِ مَنًّا وَمِنَّةً إِذَا امْتَنَّ Şârih der ki مِنَّةٌ [minnet] lafzı bu maʹnâdan ism dahi olur, ihsânı başına kakmağa denir. Ve niʹmet ve ihsâna da ıtlâk olunur. Ve

مَنٌّ [menn] Kesmek maʹnâsınadır; yukâlu: مَنَّ الشَّيْءَ إِذَا قَطَعَهُ Ve davarı yorup bî-tâb eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: مَنَّ النَّاقَةَ إِذَا حَسَرَهَا Ve yol yürümesi adamı pek itʹâb eylemekle kuvvetini giderip zaʹîf ve bî-mecâl kılmak maʹnâsınadır; yukâlu: مَنَّ السَّيْرُ فُلَانًا إِذَا أَضْعَفَهُ وَأَعْيَاهُ وَذَهَبَ بِمُنَّتِهِ أَيْ بِقُوَّتِهِ Ve bir nesneyi eksiltmek maʹnâsınadır; yukâlu: مَنَّ الشَّيْءَ إِذَا نَقَصَهُ Ve

مَنٌّ [menn] Mutlakan havâdan nâzil olan şol ṯall ve rutûbete denir ki taşlara ve ağaçlar üzere nâzil olup bal kıvâmında münʹakid ve şîrîn ve zamk hey΄etinde huşkîn olur, şîr-ḣişt ve terencebîn gibi. Ve bu bâbda maʹrûf olan şecer-i bellûṯ üzere nâzil olandır; muʹtedil ve rutûbetten ʹârız olan suʹâle ve sadra ve akciğere nâfiʹdir.

مِنْ [min] (mîm’in kesriyle) Harf-i cerrdir, gâliben emâkinde ibtidâ-i gâyet için olur ve sâ΄ir maʹnâları ona râciʹdir; nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿إِنَّهُ مِنْ سُلَيْمٰنَ﴾ اَلْآيَة Bunda mekân-ı münezzeline tenzîl olundu. Ve nahvu kavlihi taʹâlâ: ﴿مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ﴾ أَيْ إِبْتدَاءُ إِسْرَائِهِ مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ Ve fi’l-hadîsi: فَمُطِرْنَا “مِنَ الْجُمُعَةِ إِلَى الْجُمُعَةِ” Bunda zamânda ibtidâ-i gâyet içindir. Ve tebʹîd için olur; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿مِنْهُمْ مَنْ كَلَّمَ اللهُ﴾ Ve beyân-ı cins için olur ve bunda ekserî مَا ve مَهْمَا kelimelerinden sonra vâkiʹ olur, zîrâ bunlar ibhâm husûsunda müfrit ve müvaggaldır; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿مَا يَفْتَحِ اللهُ لِلنَّاسِ مِنْ رَحْمَةٍ فَلَا مُمْسِكَ لَهَا﴾ ve kavlihi taʹâlâ: ﴿مَهْمَا تَأْتِنَا بِهِ مِنْ آيَةٍ﴾ Ve taʹlîl için olur; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿مِمَّا خَطِيئَاتِهِمْ أُغْرِقُوا﴾ Ve bedel ve ʹivaz için olur; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿أَرَضِيتُمْ بِالْحَيَوةِ الدُّنْيَا مِنَ الْآخِرَةِ﴾ ve ke-mâ fi’l-kunût: “لَا يَنْفَعُ ذَا الْجَدِّ مِنْكَ الْجَدُّ” أَيْ لَا يَنْفَعُ ذَا الْحَظُّ حَظَّهُ مِنَ الدُّنْيَا بِذَلِكَ أَيْ بَدَلَ طَاعَتِكَ أَوْ بَدَلَ حَظِّكَ Ve gâyet maʹnâsına olur; nahvu kavlike: رَأَيْتُهُ مِنْ ذَلِكَ الْمَوْضِعِ Zîrâ bunda mevziʹ-i mezkûru rü΄yete gâyet yaʹnî ibtidâ΄ ve intihâ-i rü΄yete mahal kılındı. Ve tansîs ʹale’l-ʹumûm maʹnâsına olur ki zâ΄ide olur; nahvu: مَا جَاءَنِي مِنْ رَجُلٍ Ve tevkîd-i ʹumûm için olur; bunda dahi zâ΄idedir; nahvu: مَا جَاءَنِي مِنْ أَحَدٍ Ve fasl maʹnâsına olur. Bu sûrette iki mütezâddın ikincisine dâhil olur; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿وَاللهُ يَعْلَمُ الْمُفْسِدَ مِنَ الْمُصْلِحِ﴾ Ve bâ-i cârreye mürâdif olur; ke-kavlihi: ﴿يَنْظُرُونَ إِلَيْكَ مِنْ طَرْفٍ خَفِيٍّ﴾ أَيْ بِطَرْفٍ خَفِيٍّ Ve عَنْ kelimesine mürâdif olur; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللهِ﴾ أَيْ عَنْ ذِكْرِهِ Ve فِي kelimesine mürâdif olur; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ﴾ أَيْ فِي الْأَرْضِ ve ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿إِذَا نُودِيَ لِلصَّلَوةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ﴾ Ve عِنْدَ kelimesine mürâdif olur; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ أَمْوَالُهُمْ وَلَا أَوْلَادُهُمْ مِنَ اللهِ شَيْئًا﴾ أَيْ عِنْدَ اللهِ Ve عَلَى kelimesine mürâdif olur; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ﴾ أَيْ عَلَى الْقَوْمِ Mütercim-i hakîr der ki mü΄ellif burada on dört maʹnâ zikr eyledi, kütüb-i nahviyyede ziyâde mezkûrdur. Ez-cümle رُبَّمَا maʹnâsına olur. Ve sıla olur, lâm-ı zâ΄ide maʹnâsına. Ve مُذْ maʹnâsına. Ve bâ-i kasem maʹnâsına olur.

Vankulu Lugatı - من maddesi

مَنْ [men] (mîm’in fethi ve nûn’un sükûn üzere binâsı ile) Bir ismdir ki her hitâba sâlih olan kimseye ıtlâḵ olunur. Ve bu ism-i mübhem-i gayr-ı mütemekkindir, yaʹnî muʹreb değildir ve lafzen müfred ve maʹnen cemʹe dahi ıtlâk olunur; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿وَمِنَ الشَّيَاطِينِ مَنْ يَغُوصُونَ لَهُ﴾ (الأنبياء، 82) Ve مَنْ [men] için dört mevziʹ vardır ki biri istifhâmdır, nahvu: مَنْ عِنْدَكَ Ve biri haberdir; nahvu: رَأَيْتُ مَنْ عِنْدَكَ Ve biri dahi cezâdır; nahvu: مَنْ يُكْرِمْنِي أُكْرِمْهُ Ve biri dahi nekire olup mevsûf olmaktır; nahvu: مَرَرْتُ بِمَنْ مُحْسِنٌ أَيْ بِإِنْسَانٍ مُحْسِنٍ Ve gâh olur ki مَنْ [men]le ʹalemler ve künyetler ve nekireler hikâyet olunur.Ehl-i Ḩicâz lügatinde meselâ رَأَيْتُ زَيْدًا deseler مَنْ زَيْدٌ dersin.Ve kaçan رَأَيْتُ رَجُلًا deseler مَنًا dersin nekire olduğundan ötürü. Ve kaçan جَاءَنِي رَجُلٌ deseler مَنُو dersin.Ve kaçan مَرَرْتُ بِرَجُلٍ deseler مَنِي dersin.Ve kaçan جَاءَنِي رَجُلَانٍ deseler مَنَانِ dersin.Ve kaçan مَرَرْتُ بِرَجُلَيْنِ deseler مَنَيْنِ dersin nûn’un ikisinde dahi teskînle ve cemʹde dahi hâl böyledir, yaʹnî nûn’ları sâkin kılarsın.Kaçan جَاءَنِي رِجَالٌ deseler مَنُونَ dersin ve مَنِينَ dersin. Nasbda ve cerrde ve مَنْ ile bu zikr olunandan gayrısı hikâyet olunmaz, yaʹnî رَأَيْتُ الرَّجُلَ deseler مَنِ الرَّجُلُ dersin رَجُلٌ [recul]ü merfûʹ kılmakla gayrı vech câyiz değildir.Kezâlik مَنْ üzerine harf-i ʹatf dâhil kılsan mâ-baʹdin merfûʹ kılarsın gayrı vech câ΄iz değildir, meselâ فَمَنْ زَيْدٌ ve مَنْ زَيْدٌ dersin. Ve eger مَنْ üzere vakf etmeyip vasl etsen âhirine ziyâde olunan harfleri hazf edersin, meselâ مَنْ يَا هَذَا dersin, egerçi baʹzı eşʹârda hâlet-i vaslda ziyâde dahi gelmiştir, meselâ مَنُونَ أَنْتُمْ denmiştir. Ve mü΄ennesinde مَنَهْ ve مَنْتَانْ ve مَنَاتْ dersin.Bunların cemîʹisi teskînle vârid olmuştur.Ve eger mü΄ennesi vakf etmeyip vasl etsen مَنَةً يَا هَذَا dersin tenvînle ve مَنَاتٍ dersin.Ve kaçan رَأَيْتُ رَجُلًا وَحِمَارًا deseler مَنْ وَأَيَّا dersin evvelden ziyâdeyi hazf etmekle yaʹnî kelime-i مَنْ den müfredde ve tesniyede ve cemʹde olan ziyâdeleri hazf etmekle vasl ettiğinden ötürü.Ve kaçan مَرَرْتُ بِحِمَارٍ وَرَجُلٍ deseler أَيٍّ وَمَنِي dersin vakf ettiğinden ötürü.Pes bununüzere kıyâs ile ve ehl-i Ḩicâz’dan gayrısı bu zikr olunan hikâyetlerden birin câyiz görmeyip مَنْ kelimesinin mâ-baʹdinde gelen maʹrifeyi merfûʹ kılarlar, gerek ʹalem olsun gerek künye olsun gerek gayrı olsun. Ve Cevherî eydür: ʹÂmme-i nâs fî zamâninâ ehl-i Ḩicâz lügati üzeredir. Ve kaçan مَنْ [men] kelimesin ism-i mütemekkin kılsan nûn’u müşedded kılarsın, harfeyn üzerine olduğundan ötürü.

اَلْأَمْنَاءُ [el-emnâ΄] (hemzenin fethi ve elifin meddiyle) مَنَا [menâ]nın cemʹidir, kezâlik batmanlar baʹnâsına. Ve

مِنْ [min] (mîm’in kesri ve nûn’un sükûnu ile) Harf-i cerrdir, ibtidâ΄-i gâyet için; ke-kavlike خَرَجْتُمِنْبَغْدَادَإِلَى الْكُوفَةِ Ve gâh olur مِنْ [min] kelimesi tebʹîz için olur; ke-kavlike هَذَا الدِّرْهَمُ مِنَ الدَّرَاهِمِ Ve gâh olur beyân ve tefsîr için olur; ke-kavlike: لِلَّهِ دَرُّكَ مِنْ رَجُلٍ Pes kelime-i مِنْ bu kavlde ism-i meknîyi müfessir olup onu terceme olur. Ve Bârî taʹâlânın ﴿وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ جِبَالٍ فِيهَا مِنْ بَرَدٍ﴾ (النور، 43) dediği kavlinde ki üç مِنْ [min] vâkiʹ olmuştur: Evveli ibtidâ΄-i gâyet içindir, ikincisi tebʹîz içindir, üçüncüsü tefsîr ve beyân içindir. Ve gâh olur مِنْ [min] te΄kîd-i lagv için olur; ke-kavlike مَا جَاءَنِي مِنْ أَحَدٍ ve وَيْحَهُ مِنْ رَجُلٍ ki bunlar kelime-i مِنْ ile te΄kîd olunmuştur. Ve Bârî taʹâlânın ﴿فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ مِنَ الْأَوْثَانِ﴾ (الحج، 30) dediği فَاجْتَنِبُوا الرِّجْسَ الَّذِي هُوَ الْأَوْثَانُ takdîrindedir. Ve ثَوْبٌ مِنْ خَزٍّ dedikleri dahi böyledir. Cevherî’nin sevk-i kelâmından fehm olunan budur ki bunlarda olan مِنْ [min] dahi zâ΄ide olave lâkin meşhûra muhâliftir. Ve Aḣfeş eyitti: Bârî taʹâlânın ﴿وَتَرَى الْمَلَائِكَةَ حَافِّينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ﴾ (الزمر، 75) dediği kavlinde مِنْ tevkîd için idhâl olunmuştur; رَأَيْتُ زَيْدًا نَفْسَهُ dediğn kavlinde نَفْسَهُ te΄kîd için olduğu gibi dedi. Ve gâh olur ʹArab tâyifesi مَا رَأَيْتُهُ مِنْ سَنَةٍ derler, مُنْذُ سَنَةٍ maʹnâsına. Ve Bârî taʹâlânın ﴿لَمَسْجِدٌ أُسِّسَ عَلَى التَّقْوَى مِنْ أَوَّلِ يَوْمٍ﴾ (التوبة، 108) dediği kavli dahi böyledir. Ve gâh olur مِنْ [min] عَلَى maʹnâsına olur; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿وَنَصَرْنَاهُ مِنَ الْقَوْمِ﴾ (الأنبياء، 77) أَيْ عَلَى الْقَوْمِ Ve ʹArabların hâlet-i kasemde مِنْ رَبِّي مَا فَعَلْتُ dedikleri kavlinde مِنْ [min] harf-i cerrdir, bâ΄-i kasem mevziʹine vazʹ olunmuştur, zîrâ hurûf-ı cârrenin baʹzı baʹz makâmına kâ΄im olur, kaçan maʹnâda iltibâs olmasa ve gâh olur kelime-i مِنْ [min]den nûn’un hazf ederler. Elif-lâm’a mukârin oldukta ictimâʹ-ı sâkineynden ötürü meselâ: مِلْكَذِبِ derler مِنَ الْكَذِبِ demek mahallinde, nitekim baʹzı eşʹârda vâkiʹ olmuştur.

مَنٌّ [menn] Kudret helvâsına dahi derler, o gökten yapraklar üzerine yağan lezîz nesnedir, terengübîn maʹnâsına. Ve fi’l-hadîsi: “اَلْكَمَأَةُ مِنَ الْمَنِّ” Ve كَمَأَةٌ [keme΄et] fethateynle mantar dedikleri ottur ki şûr yerlerde biter gâliben.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı