el-iṯṯirâḵ ~ اَلْإِطِّرَاقُ

Kamus-ı Muhit - الإطراق maddesi

اَلْإِطِّرَاقُ [el-iṯṯirâḵ] (hemzenin ve ṯâ-yı müşeddedenin kesriyle ki fi’l-asl إِفْتِعَالٌ [iftiʹâl] veznindedir) Develer birbirinin ardına düşüp gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: إِطَّرَقَتِ الْإِبِلُ إِذَا ذَهَبَ بَعْضُهَا فِي إِثْرِ بَعْضٍ Ve develer câddeyi terk edip sâ΄ir yollara perâkende olmak maʹnâsınadır; yukâlu: إِطَّرَقَتِ الْإِبِلُ إِذَا تَفَرَّقَتْ عَلَى الطُّرُقِ وَتَرَكَتِ الْجَوَادَّ

اَلْإِطْرَاقُ [el-iṯrâḵ] (hemzenin kesriyle) Hâmûş ve epsem olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَطْرَقَ الرَّجُلُ إِذَا سَكَتَ وَلَمْ يَتَكَلَّمْ Ve gözleri yere dikip epsem ve hâmûş durmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَطْرَقَ الرَّجُلُ إِذَا أَرْخَى عَيْنَيْهِ يَنْظُرُ إِلَى الْأَرْضِ Ve bir kimseye döl için ʹâriyetî buğur vermek maʹnâsınadır; yukâlu: أَطْرَقَ فُلاَنًا فَحْلَهُ إِذَا أَعَارَهُ لِيَضْرِبَ فِي إِبِلِهِ Ve lehv ve laʹibe meyl eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَطْرَقَ إِلَى اللَّهْوِ إِذَا مَالَ إِلَيْهِ Ve gecenin zulmeti kat kat çökmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: أَطْرَقَ اللَّيْلُ عَلَيْهِ إِذَا رَكِبَ بَعْضُهُ بَعْضًا Ve develer birbiri ardınca gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَطْرَقَتِ الْإِبِلُ إِذَا تَبِعَ بَعْضُهَا بَعْضًا Ve tezevvüc maʹnâsına müstaʹmeldir; ve minhu yukâlu: لاَ أَطْرَقَ اللهُ عَلَيْهِ أَيْ لاَ صَيَّرَ اللهُ لَهُ مَا يَنْكِحُهُ

Vankulu Lugatı - الإطراق maddesi

اَلْإِطِّرَاقُ [el-iṯṯirâḵ] (hemzenin kesri ve teşdîdiyle إِفْتِعَالٌ [iftiʹâl] vezni üzere) Kuş kanadı yeleklenmek; yukâlu: إِطَّرَقَ جَنَاحُ الطَّائِرِ إِذَا الْتَفَّ

اَلْإِطْرَاقُ [el-iṯrâḵ] (hemzenin kesriyle) Sükût edip tekellüm etmemek; yukâlu: أَطْرَقَ الرَّجُلُ إِذَا سَكَتَ فَلَمْ يَتَكَلَّمْ Ve

إِطْرَاقٌ [iṯrâḵ] Yere bakmağa dahi derler. Ve fi’l-meseli: “أَطْرِقْ كَرَا أَطْرِقْ كَرَا أَطْرِقْ كَرَا إِنَّ النَّعَامَ فِي الْقُرَى” Ve نَعَامٌ [neʹâm] devekuşlarına derler. Ve كَرَا [kerâ] toy demekle maʹrûf olan kuştur, yaʹnî devekuşu ʹazametiyle sayd olunmuştur, sen dahi hâlini ondan kıyâs kıl. Ve bu mesel kendin görüp mütekebbir olanlar hakkında îrâd olunur. Ve

إِطْرَاقٌ [iṯrâḵ] Bir kimseden dişi davara aşsın diye erkek dilemek; yukâlu: أَطْرِقْنِي فَحْلَكَ أَيْ أَعِرْنِي فَحْلَكَ لِيَضْرِبَ فِي إِبِلِي Ve

إِطْرَاقٌ [iṯrâḵ] Deve birbiri ardınca gitmeğe dahi derler; yukâlu: أَطْرَقَتِ الْإِبِلُ إِذَا ذَهَبَ بَعْضُهَا فِي إِثْرِ بَعْضٍ Ve

إِطْرَاقٌ [iṯrâḵ] Bir nesneye deri ve sinir geçirmeğe dahi derler; yukâlu: أَطْرَقْتُ بِالْجِلْدِ وَالْعَصَبِ Yaʹnî “Kalkana deri ve ʹasab giydirildi.”

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı