اَلْحَامِي [el-ḩâmî] Şol buğura denir ki nâkaya çok çekilmekle ʹalâ-kavlin sulbünden on batn veled gelmekle rükûb ve istiʹmâlden âzâde olup ve vardığı miyâh ve merâʹîden aslâ memnûʹ olmaya. Bu cihetle gûyâ ki zahrını himâye eder; yukâlu: فَحْلٌ حَامٍ إِذَا كَانَ قَدْ ضَرَبَ الضِّرَابَ الْمَعْدُودَ أَوْ نَتَجَتْ مِنْ صُلْبِهِ عَشَرَةُ أَبْطُنٍ ثُمَّ حَامٍ حَمَى ظَهْرَهُ فَيُتْرَكُ فَلَا يُنْتَفَعُ مِنْهُ بِشَيْءٍ وَلَا يُمْنَعُ مِنْ مَاءٍ وَلَا مَرْعًى
اَلْحَامِي [el-ḩâmî] (mîm’in kesri ve meddiyle) Şol erkek devedir ki ʹArablar onu çok kullanmağın himâyet etmiş olalar; minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَلَا وَصِيلَةٍ وَلَا حَامٍ﴾ (المائدة، 103) Ve وَصِيلَةٌ [veṡîlet] şol koyuna derler ki yedi karın ikiz doğurup cümle dişi doğura ve sekizinci karında yine ikiz doğura lâkin biri erkek ve biri dişi ola. Ve Ferrâ eyitti: Kaçan devenin veledinin veledi yüklü kalsa ona حَامِي [ḩâmî] derler, arkasın himâyet ettiği için, zîrâ ona binilmez ve tüyü kırkılmaz ve merʹâdan menʹ olunmaz.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı