اَلْفَسَادُ [el-fesâd] (صَلاَحٌ [ṡalâḩ] vezninde) ve
اَلْفُسُودُ [el-fusûd] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Bir nesne azıp tebâh olmak maʹnâsınadır ki hadd-i iʹtidâlden hâric olmaktan ʹibârettir; صَلاَحٌ [ṡalâḩ] mukâbilidir; yukâlu: فَسَدَ الشَّيْءُ وَفَسُدَ فَسَادًا وَفُسُودًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي وَالْخَامِسِ ضِدُّ صَلَحَ Ve
فَسَادٌ [fesâd] Bir adamın mâlını zulmen ahz eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: أَخَذَ الْأَمِيرُ مَالَ فُلاَنٍ فَسَادًا أَيْ ظُلْمًا [Ve] فَسَادٌ [fesâd] bu maʹnâda ismdir. Ve kuraklığa ve kaht ve galâya ıtlâk olunur; yukâlu: فِي السَّنَةِ فَسَادٌ أَيْ جَدْبٌ
اَلْفَسَادُ [el-fesâd] (fâ’nın fethiyle) Bir nesne azmak; yukâlu: فَسَدَ الشَّيْءُ يَفْسُدُ فَسَادًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve bâb-ı hâmisten dahi gelir; yukâlu: فَسُدَ فَسَادًا
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı