اَلْفَسْحُ [el-fesḩ] (فَتْحٌ [fetḩ] vezninde) Bu dahi mecliste bir adam için yeri bolaltmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَسَحَ لَهُ فِي الْمَجْلِسِ فَسْحًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا وَسَّعَ لَهُ Ve
فَسْحٌ [fesḩ] Sultân ve vâlî makûlesinin ebnâ-i sebîle verdikleri hatt-ı cevâz yaʹnî mürûr tezkiresi gibi kâğıda denir ki menzil fermânı ve gümrük halâsı makûlesi kâğıdlardır, tazyîkten halâsa sebebdir. Ve
فَسْحٌ [fesḩ] Bu maʹnâda masdar olur, fesh yazıp vermek maʹnâsınadır; yukâlu: فَسَحَ لَهُ اْلأَمِيرُ فِي السَّفَرِ إِذَا كَتَبَ لَهُ الْفَسْحَ Ve adımları seyrek seyrek atmak maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: فَسَحَ الرَّجُلُ إِذَا بَاعَدَ خَطْوَهُ
اَلْفَسِيحُ [el-fesîḩ] (طَوِيلٌ [ṯavîl] vezninde) ve
اَلْفُسَاحُ [el-fusâḩ] (fâ’nın zammıyla طُوَالٌ [ṯuvâl] gibi ve
اَلْفُسُحُ [el-fusuḩ] (zammeteynle جُنُبٌ [cunub] gibi ve
اَلْفُسْحُمُ [el-fusḩum] (قُنْفُذٌ [ḵunfuž] vezninde ki mîm zâ΄idedir, mübâlaga içindir) Ondan sıfatlardır, vâsiʹ nesneye denir. Ve
فُسُحٌ [fusuḩ] ve
فُسْحُمٌ [fusḩum] Vâsiʹu’s-sadr ve deryâ-dil adama ıtlâk olunur; yukâlu: رَجُلٌ فُسُحٌ وَفُسْحُمٌ أَيْ وَاسِعُ الصَّدْرِ
اَلْفَسْحُ [el-fesḩ] (fâ’nın fethi ve sîn’in sükûnuyla) Yeri mecliste vâsiʹ etmek; yukâlu: فَسَحَ لَهُ فِي الْمَجْلِسِ أَيْ وَسَّعَ لَهُ فِيهِ
اَلْفُسُحُ [el-fusuḩ] (zammeteynle) Kezâlik vâsiʹ demektir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı