el-ḵasem ~ اَلْقَسَمُ

Kamus-ı Muhit - القسم maddesi

اَلْقَسَمُ [el-ḵasem] (fethateynle) ve

اَلْمُقْسَمُ [el-muḵsem] (مُكْرَمٌ [mukrem] vezninde) Yemîn billâh maʹnâsınadır. Şârihin beyânına göre قَسَمٌ [ḵasem] ism ve مُقْسَمٌ [muḵsem] مُخْرَجٌ [muḣrec] gibi masdardır; yukâlu: أَقْسَمَ بِاللهِ قَسَمًا وَمُقْسَمًا أَيْ يَمِينًا Ve

مُقْسَمٌ [muḵsem] ism-i mekân olur, mevziʹ-i yemîn maʹnâsınadır.

اَلْقَسِمُ [el-ḵasim] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve

اَلْقَسِيمَةُ [el-ḵasîmet] (سَفِينَةٌ [sefînet] vezninde) Bunlar da ʹattârın tablasına ve kutusuna denir ki için tîb vazʹ ederler. Ve

قَسِيمَةٌ [ḵasîmet] Çarşıya denir, سُوقٌ [sûḵ] maʹnâsına.

اَلْقَسْمُ [el-ḵasm] (ḵâf’ın fethi ve sîn’in sükûnuyla) Bölmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَسَمَ الْمَالَ قَسْمًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا جَزَّأَهُ Ve hâdise-i zamân bir kavm ve cemʹiyyeti bölük bölük perâkende ve perîşân kılmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: قَسَمَ الدَّهْرُ الْقَوْمَ إِذَا فَرَّقَهُمْ Ve

قَسْمٌ [ḵasm] Vergiye ıtlâk olunur, عَطَاءٌ [ʹaṯâ΄] maʹnâsına; fi’l-asl masdar olmakla cemʹi yoktur. Ve re΄y ve fikr ve endîşeye ıtlâk olunur, mülâzeme yâhûd sebebiyyet ʹalâkasıyla; yukâlu: هُوَ سَدِيدُ الْقَسْمِ أَيِ الرَّأْيِ Ve şekk ve gümân maʹnâsına müstaʹmeldir ki endîşe münkasım olur; yukâlu: مَا فِيهِ قَسْمٌ أَيْ شَكٌّ Ve yağmura ve suya ıtlâk olunur; مَقْسُومٌ [maḵsûm] iʹtibârıyla. Ve kadr ve tahmîn eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; mülâzeme ʹalâkasıyla, ʹalâ-kavlin bir işi işleyip işlememek beyninde tereddüde düşmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: قَسَمَ أَمْرَهُ قَسْمًا إِذَا قَدَّرَهُ أَوْ لَمْ يَدْرِ مَا يَصْنَعُ فِيهِ Mü΄ellif işbu kadr maʹnâsını tekrâr eylemiştir, meger biri ismiyyete mahmûl ola. Ve

قَسْمٌ [Ḵasm] Bir mevziʹ adıdır. Ve hûy ve hulk maʹnâsınadır. Ve de΄b ve ʹâdet maʹnâsınadır. Bu iki maʹnâda kesr ile de lügattir. Ve kalbe lâyıh olan bir hâtıra maznûn iken baʹzı emârât ve delâ΄il ile kuvvet bulup yakîn ve hakîkate münkalib olmağa denir; tekûlu: قُلْتُهُ كَذَا بِقَسْمِ ظَنِّي وَهُوَ أَنْ يَقَعَ فِي قَلْبِكَ الشَّيْءُ فَتَظُنَّهُ ثُمَّ يَقْوَى ذَلِكَ الظَّنُّ Ve حَصَاةُ الْقَسْمِ [ḩaṡâtu’l-ḵasm] şol hurde çakıllara denir ki bir kab içre vazʹ edip üzerlerine onları örtecek kadar su koyup o vazʹ üzere herkese su tevzîʹ ederler ve bu ʹameli seferde bulunup su kalîl olan mahalde icrâ ederler; yukâlu: إِقْتَسَمُوا الْمَاءَ بِحَصَاةِ الْقَسْمِ وَهِيَ حَصَاةٌ تُلْقَى فِي إِنَاءٍ ثُمَّ يُصَبُّ فِيهِ مِنَ الْمَاءِ مَا يَغْمُرُهُ

اَلْقِسْمُ [el-ḵism] (ḵâf’ın kesriyle) ve

اَلْمِقْسَمُ [el-miḵsem] (مِنْبَرٌ [minber] vezninde) ve

اَلْمَقْسَمُ [el-maḵsem] (مَقْعَدٌ [maḵʹad] vezninde) ve

اَلْأُقْسُومَةُ [el-uḵsûmet] (أُضْحُوكَةٌ [uḋḩûket] vezninde) Hisse ve nasîb maʹnâsınadır. قِسْمٌ [ḵism] lafzının cemʹi أَقْسَامٌ [aḵsâm] ve cemʹü’l-cemʹi أَقَاسِمُ [eḵâsim] gelir; tekûlu: أَعْطَيْتُهُ قِسْمَهُ وَمِقْسَمَهُ وَمَقْسَمَهُ وَأُقْسُومَتَهُ أَيْ نَصِبَيهُ Ve هَذَا يَنْقَسِمُ قِسْمَيْنِ kavllerinde masdar irâde olunursa ḵâf’ın fethiyle olup ve hisse ve nasîb yâhûd şey΄-i maksûmdan cüz΄ murâd olursa ki ism olur, ḵâf’ın kesriyle olur.

Vankulu Lugatı - القسم maddesi

اَلْقَسْمُ [el-ḵasm] (ḵâf’ın fethi ve sîn’in sükûnuyla) Bölmek; tekûlu: قَسَمْتُ قَسْمًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي Ve

قَسْمٌ [ḵasm] Takdîr maʹnâsına da gelir. Kâle Yaʹḵûb هُوَ يَقْسِمُ أَمْرَهُ قَسْمًا أَيْ يُقَدِّرُهُ وَيَنْظُرُ فِيهِ

اَلْقِسْمُ [el-ḵism] (ḵâf’ın kesri ve sîn’in sükûnuyla) Hayrdan hisse ve nasîb olan nesne, mislu: طَحَنْتُ طِحْنًا وَالطِّحْنُ الدَّقِيقُ Yaʹnî قَسْمٌ [ḵasm] feth-i ḵâf’la masdar ve kesr-i ḵâf’la ism olmada طِحْنٌ [ṯiḩn] gibidir, masdariyyette ve ismiyyette.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı