el-ḵaniʹ ~ اَلْقَنِعُ

Kamus-ı Muhit - القنع maddesi

اَلْقَنِعُ [el-ḵaniʹ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve

اَلْقَنُوعُ [el-ḵanûʹ] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) Be-gâyet sâhib-i kanâʹat olan adama denir. Ve

قَنُوعٌ [ḵanûʹ] Aşağıya nüzûl edecek engebe yere denir, هَبُوطٌ [hebûṯ] maʹnâsına. Ve bu mü΄ennestir. Ve yükseğe çıkacak yokuşa denir, صَعُودٌ [ṡaʹûd] maʹnâsına. Bu cihetle zıdd olur.

اَلْقَنْعُ [el-ḵanʹ] (مَنْعٌ [menʹ] vezninde) Davar otlağa meyl ve kasd eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَنِعَتِ الْإِبِلُ قَنْعًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا مَالَتْ لِلْمَرْتَعِ Ve davar yatağına ve yurduna doğru yönelmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَنَعَتِ الْإِبِلُ قَنْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا مَالَتْ لِمَأْوَاهَا وَأَقْبَلَتْ نَحْوَ أَهْلِهَا Ve deve şûr otlaktan tatlı otlağa hurûc eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَنَعَتِ الْإِبِلُ قَنْعًا مِنَ الْبَابِ الْمَزْبُورِ إِذَا خَرَجَتْ مِنَ الْحَمْضِ إِلَى الْخُلَّةِ Ve tulumun ve kırbanın ağzını kıvırmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَنَعَ الْإِدَاوَةَ إِذَا خَنَثَ رَأْسَهَا Ve hayvânın memesi yukarı karnına doğru çekilmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَنَعَتِ الشَّاةُ إِذَا ارْتَفَعَ ضَرْعُهَا وَلَيْسَ فِي ضَرْعِهَا تَصَوُّبٌ

اَلْقِنْعُ [el-ḵinʹ] (ḵâf’ın kesriyle) Silâha ve yarağa denir; cemʹi أَقْنَاعٌ [aḵnâʹ] gelir. Ve قِنْعَةٌ [ḵinʹat] lafzından cemʹ-i cinsi olur ki toprağı olur ki toprağı sehl ve mülâyim olan iki tepe beyninde vâkiʹ düz yere denir; cemʹu’l-cemʹi قِنْعَانٌ [ḵinʹân]dır ḵâf’ın kesriyle. Ve bir nesnenin asl ve bünyâdına denir; yukâlu: كَرِيمُ الْقِنْعِ أَيِ الْأَصْلِ Ve Yemâme’de bir suyun adıdır. Ve hurmâ çubuklarından örülmüş yassı sepete denir, bunda zammla da câ΄izdir. Ve çalacak boruya denir, شَبُّورٌ [şebbûr] maʹnâsına. Bunda قُبْعٌ [ḵubʹ] ve قُثْعٌ [ḵušamp;ʹ] lafzlarından musahhaf değildir. Şârihin beyânına göre رَفْعٌ [refʹ] maʹnâsındandır, zîrâ refʹ-i savtı mutazammındır; yukâlu: يَنْفُخُ فِي الْقِنْعِ أَيِ الشَّبُّورِ

اَلْقَنَاعَةُ [el-ḵanâʹat] (سَمَاحَةٌ [semâḩat] vezninde) ve

اَلْقَنَعُ [el-ḵanaʹ] (fethateynle) ve

اَلْقُنْعَانُ [el-ḵunʹân] (ḵâf’ın zammıyla) Nahnu kasemnâ matbahından taʹyîn olunan kısmete râzî olmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَنِعَ الرَّجُلُ قَنَاعَةً وَقَنَعًا وَقُنْعَانًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا رَضِيَ بِالْقِسْمِ Ve

قُنْعَانٌ [ḵunʹân] Şol şâhide denir ki ʹadl ve mevsûk olmakla re΄yine yâhûd hükmüne yâ şehâdetine kâniʹ ve râzî oluna. Müzekker ve mü΄ennesi ve müfredi ve cemʹi müsâvîdir.

Vankulu Lugatı - القنع maddesi

اَلْقَنِعُ [el-ḵaniʹ] (ḵâf’ın fethi ve nûn’un kesriyle) Kısmete râzî olan kimse.

اَلْقِنْعُ [el-ḵinʹ] (ḵâf’ın kesri ve nûn’un sükûnuyla) Kezâlik hurmâ budaklarıdır.

اَلْقَنَعُ [el-ḵanaʹ] (fethateynle) Davar merʹâya müteveccih olmak; tekûlu: أَقْنَعْتُ الْإِبِلَ فَقَنِعَتْ هِيَ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا مَالَتْ لَهُ Ve قَنَعَتْ dahi derler nûn’un fethiyle; yukâlu: قَنَعَتْ إِذَا مَالَتْ لِمَأْوَاهَا وَأَقْبَلَتْ نَحْوَ أَهْلِهَا

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı