اَلنَّسْكُ [en-nesk] (nûn’un harekât-ı selâsı ve sîn’in sükûnuyla ve zammeteynle) Hazret-i Rabb-i Zü’l-Celâl’e olan kulluğa ve ʹibâdet ve tâʹate denir. Ve mutlakan hakkullâha ıtlâk olunur, zekât ve sadaka ve zebh lillâh gibi. Ve bu maʹnâda masdar olur, ke-mâ se-yuzkeru.
اَلنُّسْكُ [en-nusk] (nûn’un zammıyla) ve
اَلنُّسُكُ [en-nusuk] (zammeteynle) ve
اَلنَّسِيكَةُ [en-nesîket] (سَفِينَةٌ [sefînet] vezninde) Hak yoluna zebh olunan kurbâna denir, ʹalâ-kavlin نُسْكٌ [nusk] nûn’un zammıyla kurbânın demine ve نَسِيكَةٌ [nesîket] kurbâna denir; yukâlu: مَنْ صَنَعَ كَذَا فَعَلَيْهِ نُسْكٌ وَنُسُكٌ وَنَسِيكَةٌ أَيْ ذَبِيحَةٌ أَوِ النُّسْكُ اَلدَّمُ وَالنَّسِيكَةُ اَلذَّبِيحَةُ Ve
نَسِيكَةٌ [nesîket] Altından yâ gümüşten yoğun sebîke gibi kıtʹaya denir. Şârih der ki bu musaffâ olanına mahsûstur, hattâ ʹibâdet maʹnâsı bundan me΄hûz olduğu baʹzılardan menkûldür.
اَلنَّسْكُ [en-nesk] (nûn’un fethi ve sîn’in sükûnuyla) Bir nesneyi suyla yuyup tathîr etmek; tekûlu: نَسَكْتُ الشَّيْءَ إِذَا غَسَلْتَهُ بِالْمَاءِ وَطَهَّرْتَهُ
اَلنُّسُكُ [en-nusuk] (zammeteynle) Cemʹi, boğazlanmış davarlar maʹnâsına. Ve
نُسُكٌ [nusuk] ʹİbâdet maʹnâsına da gelir.
اَلنُّسْكُ [en-nusk] (nûn’un zammı ve sîn’in sükûnuyla) ʹİbâdet; yukâlu: نَسَكَ يَنْسُكُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı