اَلْخَضْرَاءُ [el-ḣaḋrâ΄] (ḣâ’nın fethi ve ḋâd’ın sükûnu ve elifin meddiyle) Gök, âsumân maʹnâsına. Ve
خَضْرَاءُ [ḣaḋrâ΄] Demire gark olmuş ʹaskere dahi derler. Ve
خَضْرَاءُ الدِّمَنِ [ḣaḋrâ΄u’d-dimen] Şol güzel ʹavrettir ki bed-asl ola, zîrâ دِمْنَةٌ [dimnet]de biten ot her ne denli tâze olsa sâmir olmaz, yaʹnî her ne denli tâze olsa bir nesneyi müfîd olmaz ve müntic olmaz. Ve دِمْنَةٌ [dimnet] dâl’ın kesri ve mîm’in sükûnuyla yurt yerine derler, nişân-hâne maʹnâsına. Ve
خَضْرَاءُ [ḣaḋrâ΄] Ulu şehre dahi derler; yukâlu: أَبَادَ اللهُ خَضْرَاءَهُمْ أَيْ سَوَادَهُمْ وَمُعْظَمَهُمْ Ve Aṡmaʹî buna inkâr edip أَبَادَ اللهُغَضْرَاءَهُمْ dedi ġayn-ı muʹceme ile غَضَارَةٌ [ġaḋâret] maʹnâsına ki tâzeliktir. Ve أَبَادَ [ebâde] dâl-ı mühmele ile helâk etsin demek olur.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı