اَلزَّلَفَةُ [ez-zelefet] (fetehâtla) Su ile dolu sahrınca ve masnaʹaya denir. Ve büyük kâseye denir. Ve yeşil sırlı إِجَّانَةٌ [iccânet]e denir ki topraktan düzülmüş büyük tas gibi kaptır; tekûlu: سَقَانَا بِالزَّلَفَةِ أَيِ الصَّحْفَةِ وَكَذَا الْإِجَّانَةَ الْخَضْرَاءِ Ve inci kabına denir صَدَفَةٌ [ṡadefet] maʹnâsına. Ve yalçın kayaya denir. Ve arz-ı galîzaya denir. Ve süpürülmüş yere denir. Ve toprağı yumuşak düz dağa denir; cemʹi زَلَفٌ [zelef]tir fethateynle. Ve
زَلَفَةٌ [zelefet] ʹAvrete yâhûd yüzüne denir; yukâlu: زَلَفَةٌ حَسَنَةٌ أَيْ مَرْأَةٌ أَوْ هِيَ وَجْهُهَا
اَلزُّلْفَةُ [ez-zulfet] (zâ’nın zammı ve lâm’ın sükûnuyla) ve
اَلزُّلْفَى [ez-zulfâ] (zâ’nın zammı ve lâm’ın sükûnu ve elifin kasrıyla) Kurbet ve menzilet maʹnâsınadır. Ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَمَا أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ بِالَّتِي تُقَرِّبُكُمْ عِنْدَنَا زُلْفَى﴾ (سبأ، 37) Pes زُلْفَى [zulfâ] İsm-i masdardır, gûyâ بِالَّتِي تُقَرِّبُكُمْ إِزْدِلَافًا buyurulmuştur. Ve
زُلْفَةٌ [zulfet] (zâ’nın zammı ve lâm’ın sükûnuyla) Gecenin evvelinden bir bölüğüne dahi derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı