اَلزَّمِرُ [ez-zemir] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Gövdesinde kıllar ve tüyler pek âz olan insân ve hayvâna ıtlâk olunur, gûyâ ki düdük gibi kavlak olur. Mü΄ennesi زَمِرَةٌ [zemiret]tir; yukâlu: صَبِيٌّ زَمِرٌ أَيْ قَلِيلُ الشَّعْرِ وَشَاةٌ زَمِرَةٌ وَغَنَمٌ زَمِرَاتٌ Ve
زَمِرٌ [zemir] Mürû΄et ve insâniyyeti pek az olan şahsa ıtlâk olunur; yukâlu: رَجُلٌ زَمِرٌ أَيْ قَلِيلُ الْمُرُوءَةِ Ve hüsn ü cemâl sâhibi adama ıtlâk olunur, kamış gibi tâb-dâr olmak münâsebetiyle.
اَلزَّمْرُ [ez-zemr] (أَمْرٌ [emr] vezninde) ve
اَلزَّمِيرُ [ez-zemîr] (zâ’nın fethiyle) Kamış ile tegannî eylemek yaʹnî ağız ile nây ve kaval ve düdük ve çığırtma ve sûrnâ çalmak maʹnâsınadır; yuḵâu. زَمَرَ الرَّجُلُ زَمْرًا وَزَمِيرًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا غَنَّى فِي الْقَصَبِ Ve
زَمْرٌ [zemr] Kırbayı doldurmak maʹnâsınadır; yukâlu: زَمَرَ الْقِرْبَةَ زَمْرًا إِذَا مَلَأَهَا Ve bir kelâm ve haberi fâş ve şâyiʹ kılmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: زَمَرَ بِالْحَدِيثِ إِذَا أَذَاعَهُ Ve bir kimseyi bir kimse üzere kışkırtıp igrâ eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: زَمَرَ فُلاَنًا بِفُلاَنٍ إِذَا أَغْرَاهُ بِهِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı