et-tenfîr ~ اَلتَّنْفِيرُ

Kamus-ı Muhit - التنفير maddesi

اَلتَّنْفِيرُ [et-tenfîr] (تَفْعِيلٌ [tefʹîl] vezninde) Ürkütmek maʹnâsınadır; tekûlu: نَفَّرْتُهُ إِذَا جَعَلْتَهُ نَافِرًا Ve ehadühümânın galebesiyle âher üzere hükm eylemek maʹnâsına; yukâlu: نَفَّرَهُ عَلَيْهِ إِذَا قَضَى لَهُ بِالْغَلَبَةِ Ve bir adama bir mekrûh ve müstehcen lakab vazʹ eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: نَفَّرَ فُلاَنًا إِذَا لَقَّبَهُ لَقَبًا مَكْرُوهًا ʹArab tâ΄ifesi şöyle zuʹm ederler ki bir veled tevellüd eyledikte ona bir mekrûh lakab vazʹ olunsa cinn tâ΄ifesi ondan ürküp firâr ederler ve ona sû΄-i nazar isâbet eylemez. Li-hâzâ bir veled tevellüd eyledikte نَفِّرْ عَنْ وَلَدِكَ derler, yaʹnî “Veledine bir lakab-ı mekrûh vazʹ edip cinn tâ΄ifesini ondan tenfîr kıl.” Şârih der ki bir aʹrâbî bana rivâyet eyledi ki ben tevellüd eylediğimde pederime نَفِّرْ عَنْ وَلَدِكَ demişler. Pederim dahi bana قُنْفُذٌ [ḵunfuž] diye telkîb eylemiş.

Vankulu Lugatı - التنفير maddesi

اَلْإِنْفَارُ [el-infâr] (hemzenin kesriyle) ve

اَلتَّنْفِيرُ [et-tenfîr] (ʹalâ-vezni اَلتَّكْرِيم [et-tekrîm]) ve

اَلْإِسْتِنْفَارُ [el-istinfâr] (hemzenin ve tâ’nın kesriyle) Bunların üçü de ürkütmek maʹnâsınadır. Ve

تَنْفِيرٌ [tenfîr] ve

إِنْفَارٌ [infâr] Galebe ile hükm etmek maʹnâsına da gelir; yukâlu: نَفَّرَهُ عَلَيْهِ تَنْفِيرًا إِذَا قَضَى لَهُ عَلَيْهِ بِالْغَلَبَةِ وَكَذَلِكَ أَنْفَرَهُ عَلَيْهِ Ve

تَنْفِيرٌ [tenfîr] Lakab komağa dahi derler; yukâlu: نَفِّرْ عَنْهُ أَيْ لَقِّبْ لَقَبًا كَأَنَّهُ عِنْدَهُمْ تَنْفِيرٌ لِلْجِنِّ وَالْعَيْنِ عَنْهُ وَقَالَ أَعْرَابِيٌّ لَمَّا وُلِدْتُ قِيلَ لِأَبِي نَفِّرْ عَنْهُ فَسَمَّانِي قُنْفُذًا وَكَنَّانِي أَبَا الْعَدَّاءِ Ve قُنْفُذٌ [ḵunfuž] kirpiye derler. Ve

نَفْرٌ [nefr] Dağılmak maʹnâsına da gelir; yukâlu: لَقِيتُهُ قَبْلَ كُلِّ صَيْحٍ وَنَفْرٍ أَيْ قَبْلَ الْفَجْرِ عَلَى مَا مَرَّ فِي بَابِ الْحَاءِ Ve

نَفْرٌ [nefr] Şişmek maʹnâsına da gelir; yukâlu: نَفَرَ جِلْدُهُ إِذَا وَرِمَ Ve fi’l-hadîsi: “تَخَلَّلَ رَجُلٌ بِالْقَصَبِ فَنَفَرَ فَمُهُ” أَيْ وَرِمَ Ve Ebû ʹUbeyd eyitti: Bu maʹnâ نِفَارُ الشَّيْءِ مِنَ الشَّيْءِ den me΄hûzdur, kaçan birbirinden ırak olsalar. Ve

إِسْتِنْفَارٌ [istinfâr] Ürkmek maʹnâsına da gelir; yukâlu: أَنْفَرْتُهُ عَنِ الشَّيْءِ وَنَفَّرْتُهُ وَاسْتَنْفَرْتُهُ عَنْهُ وَاسْتَنْفَرْتُ عَنْهُ Ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿حُمُرٌ مُسْتَنْفِرَةٌ﴾ (المدثر 50) بِكَسْرِ الْفَاءِ أَيْ نَافِرَةٌ وَمُسْتَنْفَرَةٌ بِفَتْحِ الْفَاءِ أَيْ مَذْعُورَةٌ Ve مَذْعُورٌ [mežʹûr] žâl-ı muʹceme ve ʹayn-ı mühmele ile korkutulmuş maʹnâsınadır.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı