ež-že΄eb ~ اَلذَّأَبُ

Kamus-ı Muhit - الذأب maddesi

اَلذَّآبَةُ [ež-že΄âbet] (ظَرَافَةٌ [żarâfet] vezninde) ve

اَلذَّأَبُ [ež-že΄eb] (fethateynle) Bir kimse kurt gibi muzır ve habîs ve mekkâr olmak maʹnâsınadır; yukâlu: ذَؤُبَ الرَّجُلُ ذَآبَةً وَذَئِبَ ذَأَبًا مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ وَالرَّابِعِ إِذَا خَبُثَ وَصَارَ كَالذِّئْبِ Ve kurttan korkmak maʹnâsınadır; yukâlu: ذَؤُبَ الرَّجُلُ وَذَئِبَ ذَأَبًا مِنَ الْبَابَينِ الْمُذَكَّرَيْنِ وَذُئِبَ عَلَى الْمَجْهُولِ إِذَا فَزِعَ مِنَ الذِّئْبِ Ve

اَلتَّذَأُّبٌ [et-teže΄΄ub] (تَفَعُّلٌ [tefaʹʹul] vezninde) Kurtlanmak yaʹnî kurt gibi habîs ve ziyânkâr olmak maʹnâsınadır; yukâlu: تَذَأَّبَ الرَّجُلُ إِذَا خَبُثَ وَصَارَ كَالذِّئْبِ Ve kurda teşebbühle gizlenip defʹaten kurt hey΄etinde çıkmak sebebiyle nâkayı korkutup bu takrîble veledinin gayrısına yakıp emzirtmek maʹnâsınadır. Sûreti budur ki bir nâkanın veledi helâk olup yâhûd bir köşeğin anası helâk olup bir âher nâkayı ona yakmak murâd eyleseler bir kimse arkasına kurt postu gibi libâs giyip bir yerde istihfâ eder. O esnâda o veledi nâkanın yanına takrîb edip emzirtmek sadedine düşmeleriyle hemân o istihfâ eden kimse bagteten kurt hey΄etinde zuhûr ve hücûm eylemekle nâka korkup râm olur ve o veledi bî-muhâbâ emzirir; yukâlu: تَذَأَّبَ الرَّجُلُ لِلنَّاقَةِ إِذَا اسْتَخْفَى لَهَا مُتَشَبِّهًا بِالذِّئْبِ لِيَعْطِفَهَا عَلَى غَيْرِ وَلَدِهَا

اَلذَّأْبُ [ež-že΄b] (žâl’ın fethiyle) Aşağı yukarı çok inip çıkan kovaya denir ki kuyu pek işlek ola, kova aslâ boş durmaya; yukâlu: غَرْبٌ ذَأْبٌ أَيْ كَثِيرُ الْحَرَكَةِ بِالصُّعُودِ وَالنُّزُولِ Ve

ذَأْبٌ [že΄b] Masdar olur, biriktirmek maʹnâsına; yukâlu: ذَأَبَ الشَّيْءَ ذَأْبًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا جَمَعَهُ Ve korkutmak maʹnâsınadır; yukâlu: ذَأَبَهُ إِذَا خَوَّفَهُ Ve davar sürmek maʹnâsınadır; yukâlu: ذَأَبَ الْحِمَارَ إِذَا سَاقَهُ Ve bir kimseyi horlamak maʹnâsınadır; yukâlu: ذَأَبَهُ أَيْ حَقَرَهُ Ve tard ve ibʹâd eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: ذَأَبَهُ أَيْ طَرَدَهُ Ve devenin hatab dedikleri pâlân ağaçlarını düzmek maʹnâsınadır; yukâlu: ذَأَبَ الْقَتَبَ أَيْ صَنَعَهُ Ve cebheye kâkül komak maʹnâsınadır; yukâlu: ذَأَبَ الْغُلاَمَ إِذَا عَمِلَ لَهُ ذُؤَابَةً Ve sürʹatle yürümek maʹnâsınadır; yukâlu: ذَأَبَ فِي السَّيْرِ إِذَا أَسْرَعَ Ve bir kimseyi zem ve kadh eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: ذَأَبَهُ إِذَا ذَمَّهُ Ve

ذَأْبٌ [že΄b] Savt-ı şedîd maʹnâsınadır; yukâlu: ذَأَبَ الرَّجُلُ إِذَا صَاتَ شَدِيدًا

Vankulu Lugatı - الذأب maddesi

اَلذَّأْبُ [ež-že΄b] (žâl’ın fethi ve hemzenin sükûnuyla) Menʹ etmek ve tahkîr etmek ve deveyi sürmek; yukâlu: ذَأَبْتُ الْإِبِلَ ذَأْبًا أَيْ سُقْتُهَا Yaʹnî “Deveyi ileri sürdüm.” وَالْكُلُّ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı