اَلدِّهَانَةُ [ed-dihânet] ve
اَلدِّهَانُ [ed-dihân] (dâl’ların kesriyle) Nâkanın sütü azca olmak maʹnâsınadır; yukâlu: دَهَنَتِ النَّاقَةُ وَدَهِنَتْ وَدَهُنَتْ دِهَانَةً وَدِهَانًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَالرَّابِعِ وَالْخَامِسِ إِذَا كَانَتْ دَهِينًا
اَلدِّهَانُ [ed-dihân] (dâl’ın kesriyle) Cemʹi, yağlar maʹnâsına. Ve
دِهَانٌ [dihân] Kırmızı sahtiyâna dahi derler; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿فَكَانَتْ وَرْدَةً كَالدِّهَانِ﴾ (الرحمان، 37) أَيْ صَارَتْ حَمْرَاءَ كَالْأَدِيمِ مِنْ قَوْلِهِمْ فَرَسٌ وَرْدٌ وَالْأُنْثَى وَرْدَةٌ Ve
دِهَانٌ [dihân] Kezâlik zaʹîf yağmurlara dahi derler ki vâhidi دُهْنٌ [duhn]dur, dâl’ın zammı ve hâ’nın sükûnuyla. Ve Ebû Zeyd eyitti: Yağmura دَهَنَ الْأَرْضَ derler kaçan yeri fi’l-cümle nem-nâk etse; yukâlu: دَهَنَهَا وَلِيٌّ وَهِيَ مَدْهُونَةٌ Ve وَلِيٌّ [veliyy] vâv’ın fethi ve yâ’nın teşdîdiyle yağmura derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı