er-raʹd ~ اَلرَّعْدُ

Kamus-ı Muhit - الرعد maddesi

اَلرَّعْدُ [er-raʹd] (râ’nın fethi ve ʹayn’ın sükûnuyla) Sehâbdan mesmûʹ olan savta denir ki gök gürültüsü taʹbîr olunur, صَوْتُ السَّحَابِ [ṡavtu’s-seḩâb] maʹnâsına. ʹAlâ-kavlin رَعْدٌ [raʹd] bir ferişte ismidir ki sehâbı sevk eylemeğe me΄mûrdur, gürüldeyerek sehâbı mevziʹ-i me΄mûra sevk eder, niteki حَادِي [ḩâdî] yaʹnî nagamâtla deve süren kimse hidâ΄ ve nagamâtla deveyi sürüp götürür. Şârih der ki taʹrîf-i evvel şerʹiyye ve hikemiyye ve sânî şerʹiyye-i mahzadır. Ve

رَعْدٌ [raʹd] Masdar olur, gök gürüldemek maʹnâsına; yukâlu: رَعَدَ السَّحَابُ رَعْدًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ وَالْأَوَّلِ إِذَا صَاتَ Ve ʹArablar “Zeyd filânı vaʹîd-i şedîd ile tehdîd ve tahvîf eyledi” diyecek yerde رَعَدَ لَهُ زَيْدٌ وَبَرَقَ derler, تَهَدَّدَهُ maʹnâsına, niteki lisânımızda “gürüldeyip şakıdı” taʹbîri vardır. Ve bu, بَرَقَ kelimesine mukârinen istiʹmâl olunur Ve “Filân hatun zîb ü zînetle pür-ârâyiş oldu” diyecek yerde رَعَدَتْ فُلاَنَةٌ وَبَرَقَتْ derler, تَحَسَّنَتْ وَتَزَيَّنَتْ maʹnâsına, ʹâdetâ şimşek çakıp gök gürüldedikte herkes nazar eder olmak mülâhazasına mebnîdir.

Vankulu Lugatı - الرعد maddesi

اَلرَّعْدُ [er-raʹd] (râ’nın fethi ve ʹayn’ın sükûnuyla) Şol âvâzdır ki buluttan işitilir. Ve müksirü’l-kelâm olan hakkında صَلِفٌ تَحْتَ الرَّاعِدَةِ derler, kaçan sözü çok söylese ve bî-fâ΄ide olsa. Ve صَلِفٌ [ṡalif] ṡâd-ı mühmelenin fethi ve lâm’ın kesriyle şol buluttur ki yağmuru az ola. Ve

رَعْدٌ [raʹd] Zeyn olmağa dahi derler; yukâlu: رَعَدَتِ السَّمَاءُ وَبَرَقَتْ وَرَعَدَتِ الْمَرْأَةُ وَبَرَقَتْ إِذَا تَحَسَّنَتْ وَتَزَيَّنَتْ Yaʹnî semâda istiʹmâl olunsa raʹd ve berk maʹnâsı denilir ve ʹavrette istiʹmâl olunsa zîb ve zînet murâd olur. Ve رَعْدٌ [raʹd] ve بَرْقٌ [berk] tehdîd ve tahvîfde dahi istiʹmâl olunur; yukâlu: رَعَدَ الرَّجُلُ وَبَرِقَ أَيْ تَهَدَّدَ وَأَوْعَدَ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı