es-sâ΄ibet ~ اَلسَّائِبَةُ

Kamus-ı Muhit - السائبة maddesi

اَلسَّائِبَةُ [es-sâ΄ibet] Başı boş, yabana salıverilmiş davara denir, dâbbe-i mühmele maʹnâsına ki kendi başına istediği yerde gezip yürür. Ve şol kula denir ki velâsı mevlâsına ʹâ΄id olmayıp külliyyen ecnebî gibi munkatıʹ olmak üzere âzâde ola. Buna göre tâ-i te΄nîs رَقَبَةٌ [raḵabet] iʹtibârıyla yâhûd nakliyye olur. Şârih der ki bunun hakkında nehy-i şerʹî vârid olmuştur. Hazret-i Resûl-i ekrem sallallâhu ʹaleyhi ve sellem velâyı luhme-i neseb gibi munkatıʹ olmayan luhme kılmıştır. Ve

سَائِبَةٌ [sâ΄ibet] Câhiliyyet’te şol deveye ıtlâk olunur idi ki veledinin veledine yetiştikte tesyîb ve ihmâl olunup rükûb ve istiʹmâdlen âzâd ederler idi. Kezâlik şol nâkaya ıtlâk olunur idi ki nezr makûlesi hâlet sebebiyle yabana salıverilip bir dahi istiʹmâl eylemezler idi; ʹalâ-kavlin şol nâkadır ki on batn yaʹnî veled doğurup mecmûʹu dişi olsa onu kendi başına salıverip rükûb ve tahmîlden âzâd ederler idi. Ve ʹalâ-re΄yin سَائِبَةٌ [sâ΄ibet] şol dâbbedir ki bir kimse bir ırak seferden vatanına sağ ve sâlim gelip yâhûd dâbbesi kendisini bir muhâtaradan yâ muhârebeden halâsa sebeb olsa teşekküren salıverilir idi. Ve ʹinde’l-baʹz şol nâkadır ki arkasının kaburgalarından bir kaburga yâhûd bir mikdâr kemik ihrâc edip salıverile, aslâ bir sudan ve bir otlaktan memnûʹ olmayıp ve bir kimse ona binip ve yük tahmîl eylemezler idi, ʹindlerinde onu istiʹmâl harâm idi. Şârih der ki Aʹrâbdan birini aʹdâsı nehb ü gâret eylemekle binecek dâbbesi kalmadığından nâçâr bir sâ΄ibeye binmiş idi. Bir ʹArâb istihcân şîvesiyle “Harâma mı biniyorsun!” diye levm eyledikte “يَرْكَبُ الْحَرَامَ مَنْ لاَ حَلاَلَ لَهُ” demekle min-baʹd kelâm-ı mezbûr darb-ı mesel olmuştur.

Vankulu Lugatı - السائبة maddesi

اَلسَّائِبَةُ [es-sâ΄ibet] Şol nâkadır ki zamân-ı câhiliyyette nezrden ve nezr makûlesi nesneden ötürü yabana salıverilirdi. Baʹzılar eyitti: سَائِبَةٌ [sâ΄ibet] أُمُّ الْبَحِيرَةِ [ummu’l-beḩîret]tir. Ve أُمُّ بَحِيرَةٍ [ummu beḩîret] budur ki kaçan nâka on batn doğursa, her doğurduğu ünsâ olsa o تَسْيِيبٌ [tesyîb] olunurdu, kimse ona binmezdi ve veledinden gayrı kimse sütin içmezdi, meger ki mihmân olan kimseler içeydi, ölünceye dek bu hâl üzere olurdu, kaçan ki ölse onu ricâl ve nisâ yerlerdi ve onun sonra doğan kızının kulağın yerlerdi. Bu dahi bu sebebden ona بَحِيرَةٌ [beḩîret] derlerdi. Bu dahi anası gibi سَائِبَةٌ [sâ΄ibet] olurdu. Ve şol kula dahi سَائِبَةٌ [sâ΄ibet] derler ki âzâd ola ve velâsı mevlâsının olmaya ve mâlını dilediği yere vazʹ eyleye. Ve bunun hakkında nehy vârid olmuştur.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı