اَلسُّمُودُ [es-sumûd] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Tekebbüründen nâşî başını kaldırıp yukarı tutmak maʹnâsınadır ki sorutmak taʹbîr olunur. O kimseye sorutkan ve sorutak taʹbîr olunur; yukâlu: سَمَدَ الرَّجُلُ سُمُودًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا رَفَعَ رَأْسَهُ تَكَبُّرًا Ve yükselmek maʹnâsınadır; yukâlu: سَمَدَ الشَّيْءُ إِذَا عَلاَ Ve cidd ve ikdâmla yürüyüp gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: سَمَدَتِ الْإِبِلُ إِذَا جَدَّتْ فِي السَّيْرِ Ve bir işe müdâvemet üzere saʹy ve cehd edip dürüşmek maʹnâsınadır; yukâlu: سَمَدَ فِي الْعَمَلِ إِذَا دَأَبَ فِيهِ Ve hayrân ve sergerdân dikilip durmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَمَدَ الرَّجُلُ إِذَا قَامَ مُتَحَيِّرًا Ve ʹabese iştigâlle lehv ve laʹib eylemek maʹnâsınadır ki hüzn ve sürûr cihetiyle olur. Pek hüznünden eli bir işe varmayıp beyhûde lehv ile müştagil olur ve sürûr ciheti sâz çalmak ve beste okumak makûlesidir. Bu cihetle sâzende ve hânendeye سَامِدٌ [sâmid] ıtlâk ederler; yukâlu: سَمَدَ الرَّجُلُ إِذَا لَهَا
اَلسُّمُودُ [es-sumûd] (zammeteynle) Tekebbür maʹnâsına; yukâlu: سَمَدَ سُمُودًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve
سُمُودٌ [sumûd] ʹUluvv maʹnâsına da gelir; yukâlu: سَمَدْتُ سُمُودًا أَيْ عَلَوْتُ Ve seyrde ikdâm etmeğe dahi derler; yukâlu: سَمَدَتِ الْإِبِلُ فِي سَيْرِهَا إِذَا جَدَّتْ Ve
سُمُودٌ [sumûd] Lehv etmeğe dahi derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı