اَلْعِفْرُ [el-ʹifr] (ʹayn’ın kesriyle) ve
اَلْعِفْرِيَةُ [el-ʹifriyet] (شِرْذِمَةٌ [şiržimet] vezninde) ve
اَلْعِفْرِيتُ [el-ʹifrît] (كِبْرِيتٌ [kibrît] vezninde) ve
اَلْعِفِرُّ [el-ʹifirr] (طِمِرٌّ [ṯimirr] vezninde) ve
اَلْعِفِرِّيُّ [el-ʹifirriyy] (yâ-yı müşeddede ile) ve
اَلْعُفَرْنِيَةُ [el-ʹuferniyet] (قُذَعْمِلَةٌ [ḵužaʹmilet] vezninde) ve
اَلْعُفَارِيَةُ [el-ʹufâriyet] (عُلاَبِطَةٌ [ʹulâbiṯat] vezninde) Nihâyet derecede habîs ve şirrîr ve siyeh-kâre denir; yukâlu: رَجُلٌ عِفْرٌ وَعِفْرِيَةٌ وَعِفْرِيتٌ وَعِفِرٌّ وَعِفِرِّيٌّ وَعُفَرْنِيَةٌ وَعُفَارِيَةٌ أَيْ خَبِيثٌ مُنْكَرٌ Ve
عِفْرِيتٌ [ʹifrît] ve
عِفْرِينٌ [ʹifrîn] (nûn’la عِفْرِيتٌ [ʹifrît] vezninde ve baʹzen عِفِرِّينٌ [ʹifirrîn] dahi derler ʹayn’ın ve fâ’nın kesri ve râ’nın teşdîdiyle) Şol adama denir ki dühâttan olup umûr ve mesâlihte nâfiz ve kâr-güzâr ve bilâ-fütûr ve pehlivân gibi cidd ve ikdâm sâhibi ola, o makûleye cellâd-ı umûr taʹbîr olunur; yukâlu: رَجُلٌ عِفْرِيتٌ وَعِفْرِينٌ وَعِفِرِّينٌ أَيْ نَافِذٌ فِي الْأَمْرِ مُبَالِغٌ فِيهِ مَعَ دَهَاءٍ Mü΄ennesinde عِفْرِيتَةٌ [ʹifrîtet] denir. Ve
عِفْرٌ [ʹifr] ve
عِفْرِيَةٌ [ʹifriyet] ve
عُفَارِيَةٌ [ʹufâriyet] ve
عَفَرْنَى [ʹafernâ] ( فَعَلْنَى[faʹalnâ] vezninde ki سَفَرْجَلٌ [sefercel] kelimesine mülhaktır) Tünd ve şedîd arslana vasf olur, şîr-i derende maʹnâsına; yukâlu: أَسَدٌ عِفْرُ وَعِفْرِيَةٌ وَعِفْرِيتٌ وَعُفَارِيَةٌ وَعَفَرْنَى أَيْ شَدِيدٌ Türkîde ona kağan arslan taʹbîr olunur. Ve yukâlu: لَبُؤَةٌ عَفَرْنَاةٌ فِي مُؤَنَّثِهِ [Ve] لَبُؤَةٌ [lebu΄et] dişi arslana denir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı