اَلْعَطْسُ [el-ʹaṯs] (ʹayn’ın fethi ve tâ’nın sükûnuyla) ve
اَلْعُطَاسُ [el-ʹuṯâs] (ʹayn’ın zammıyla) Masdarlardır, aksırmak maʹnâsına; yukâlu: عَطَسَ الرَّجُلُ عَطْسًا وَعُطَاسًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالْأَوَّلِ إِذَا أَتَتْهُ الْعَطْسَةُ Şârih der ki عُطَاسٌ [ʹuṯâs], ʹaṯse ʹilletinde ism dahi olur. Mütercim der ki عُطَاسٌ [ʹuṯâs] zuhûrunda parmağıyla burnunu nefesi munkatıʹ olunca kadar tutmak müzîldir. İntehâ. Ve
عَطْسَةٌ [ʹaṯset] ve
عُطَاسٌ [ʹuṯâs] Şafak sökmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: عَطَسَ الصُّبْحُ إِذَا انْفَلَقَ Ve ölmek maʹnâsına müstaʹmeldir, gûyâ ki rûhu عَطْسٌ [ʹaṯs] eder; yukâlu: عَطَسَ فُلاَنٌ إِذَا مَاتَ ve yukâlu: عَطَسَتْ بِهِ اللُّجَمُ إِذَا مَاتَ [Ve] لُجَمٌ [lucem] صُرَدٌ [ṡurad] vezninde, لِجَامٌ [licâm]ın cemʹidir, kendisiyle tatayyür ve teşe΄΄üm olunan şey΄e ıtlâk olunur, zehâb-ı hâcetten menʹ eylediği için. Ve ʹArablar aksırıktan teşe΄΄üm ederler. Meselâ bir semte ʹazîmet niyyetiyle hânesinden hurûc eyledikte bir aksırık işitse tatayyür edip ricʹat ederler. Pes bir kimseye bir şûm isâbet eylese yâhûd vefât eylese عَطَسَتْ بِهِ اللُّجَمُ derler.
اَلْعُطَاسُ [el-ʹuṯâs] (ʹayn’ın zammıyla) Aksırmak; yukâlu: عَطَسَ عَطَسًا وَعُطَاسًا كَذَا فِي الْقَامُوسِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı