el-ʹavf ~ اَلْعَوْفُ

Kamus-ı Muhit - العوف maddesi

اَلْعَوْفُ [el-ʹavf] (جَوْفٌ [cevf] vezninde) Hâl ve şân maʹnâsınadır; yukâlu: نَعِمَ عَوْفُكَ أَيْ حَالُكَ وَشَانُكَ Ve âlet-i tenâsüle denir, ذَكَرٌ [žeker] maʹnâsına. Ve mihmâna denir; yukâlu: هُوَ عَوْفُهُ أَيْ ضَيْفُهُ Ve baht ve tâliʹ ve nasîb ve behre maʹnâsınadır; yukâlu: لَهُ عَوْفٌ أَيْ جَدٌّ وَحَظٌّ Ve kuş adıdır. Ve horoza denir; yukâlu: صَاحَ الْعَوْفُ أَيِ الدِّيكُ Ve bir sanem adıdır. Ve bir dağın adıdır. Ve arslana denir, gece tuʹme talebiyle dolaşıp gezdiği için. Ve kurda dahi ıtlâk olunur. Ve devâbb ve mevâşîyi iyice görüp gözetip güzel tîmâr ve takayyüd eylemeğe denir; yukâlu: إِنَّهُ لَحَسَنُ الْعَوْفِ فِي إِبِلِهِ أَيْ حَسَنُ الرِّعْيَةِ Ve ʹayâl için emek çekip kesb ü kâr eden adama denir; yukâlu: هُوَ عَوْفٌ أَيْ كَادٌّ لِعِيَالِهِ Ve bir hoş-bû nebâtın ismidir; bu münâsebetle baʹzı kimseler tesmiye olundular. Ve

عَوْفٌ [ʹavf] Masdar olur, dâ΄imâ عَوْفٌ [ʹavf] dedikleri nebât istiʹmâl eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَافَ الرَّجُلُ يَعُوفُ عَوْفًا إِذَا لَزِمَ الْعَوْفَ Ve ʹAvf b. Saʹd ve ʹAvf b. Kaʹb b. Saʹd, عَوْفَانِ [ʹAvfân] ıtlâk ettikleri iki kimsedir ki Saʹd kabîlesindendirler. Ve ʹArabların “لاَ حُرَّ بِوَادِي عَوْفٍ” ve “هُوَ أَوْفَى مِنْ عَوْفٍ” kavllerinde vâkiʹ عَوْفٌ [ʹavf]tan murâd ʹAvf b. Muhallim b. Žuhl b. Şeybân’dır. Aslı budur ki Mervân el-Ḵaraż nâm kimse ʹAvf-ı mezbûrun taht-ı civârında dâhil olmuş olup ümerâ-yı ʹArabdan ʹAmr b. Hind mezbûru taleb eyledikte ʹAvf teslîmden imtinâʹ eylemekle ʹAmr kelâm-ı merkûmu îrâd eyledi, yaʹnî “Vâdî-i ʹAvf’a nâzil olanı ʹAvf zîr-i temellüke almakla gûyâ ki cümlesi ona kul gibi mutîʹ ve münkâd olurlar.” ʹAlâ-kavlin ʹAvf dest-gîri olan esîrleri katl eylemek ʹâdeti olmakla kelâm-ı mezbûru hakkında îrâd eylemişlerdir. Yâhûd burada ʹAvf›tan murâd ʹAvf b. Kaʹb b. Saʹd b. Zeydumenât b. Temîm’dir. O vaktte Munžir b. Mâ΄u’s-Semâ΄ nâm emîr-i ʹArabın Zuheyr b. Umeyye nâm kimseye baʹzı ʹârızaya mebnî kîne ve ʹadâveti olmakla mezbûru ʹAvf’tan taleb edip o dahi vermemekle kavl-i mezbûru hakkında tefevvüh eyledi. Ve ʹAvf b. Mâlik el-Eşcaʹî ashâbdandır. Ve ʹAvf b. Mâlik el-Cuşemî ve ʹAvf b. Ḩârišamp; el-Ezdî tâbiʹîlerdir. Ve ʹAvf el-Aʹrâbî ki gayr-i mensûbdur ve ʹAṯiyye el-ʹAvfî muhaddislerdir. Ve

عَوْفٌ [ʹavf] Kuş kısmı bir nesnenin yâ suyun yâ lâşenin üzerinde çevrinmek yâhûd ona konmak kasdında olmakla ayrılmayıp üzerinde tereddüd ederek dönüp dolaşmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَافَتِ الطَّيْرُ عَوْفًا إِذَا اسْتَدَارَتْ عَلَى الشَّيْءِ أَوِ الْمَاءِ أَوِ الْجِيفِ أَوْ إِذَا حَامَتْ عَلَيْهِ تَتَرَدَّدُ وَلاَ تَمْضِي تُرِيدُ الْوُقُوعَ

Vankulu Lugatı - العوف maddesi

اَلْعَوْفُ [el-ʹavf] (ʹayn’ın fethi ve vâv’ın sükûnuyla) Hâl maʹnâsınadır; yukâlu: نِعْمَ عَوْفُكَ أَيْ نِعْمَ حَالُكَ وَشَأْنُكَ Ve Ebû ʹUbeyd eyitti: Baʹzı kimseler عَوْفٌ [ʹavf]ı fercle tefsîr ederlerdi, onu Ebû ʹAmr’e nakl ettim; inkâr edip عَوْفٌ [ʹavf] ferc maʹnâsına gelmez dedi.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı