el-feyḋûḋat ~ اَلْفَيْضُوضَةُ

Kamus-ı Muhit - الفيضوضة maddesi

اَلْفَيْضُ [el-feyḋ] (حَيْضٌ [ḩayḋ] vezninde) ve

اَلْفُيُوضُ [el-fuyûḋ] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde veyâ mücâveret için fâ’nın kesriyle) ve

اَلْفَيْضُوضَةُ [el-feyḋûḋat] (شَيْخُوخَةٌ [şeyḣûḣat] vezninde) ve

اَلْفَيَضَانُ [el-feyeḋân] (fetehâtla) Su kesretinden çay gibi taşıp akmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَاضَ الْمَاءُ يَفِيضُ فَيْضًا وَفُيُوضًا وَفَيْضُوضَةً وَفَيَضَانًا إِذَا كَثُرَ حَتَّى سَالَ كَالْوَادِي Ve bâ΄ harfiyle müteʹaddî olur, bir kimse derûnunda râzı ketm edemeyip izhâr eylemek maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: فَاضَ صَدْرُهُ بِالسِّرِّ إِذَا بَاحَ بِهِ يَعْنِي إِذَا امْتَلَأَ بِهِ وَلَمْ يُطِقْ كَتْمَهُ فَبَاحَ بِهِ Ve

فَيْضٌ [feyḋ] ve

فُيُوضٌ [fuyûḋ] Ölmek maʹnâsınadır; yukâlu: فَاضَ الرَّجُلُ فَيْضًا وَفُيُوضًا إِذَا مَاتَ Ve فَيْضُ النَّفْسِ [feyḋu’n-nefs] bedenden cân çıkmak maʹnâsınadır; yukâlu: فَاضَتْ نَفْسُهُ إِذَا خَرَجَتْ رُوحُهُ Ve bir haber fâş ve şâyiʹ olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: فَاضَ الْخَبَرُ إِذَا شَاعَ Ve bir nesne çoğalmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: فَاضَ الشَّيْءُ إِذَا كَثُرَ Ve

فَيْضٌ [feyḋ] Ölüme denir ki ismdir, mevt maʹnâsına. Ve Nîl-i Mıṡr’ın ismidir. Ve nehr-i Baṡra’nın ismidir. Ve soluklu ve meydânlı yüğrük ata ıtlâk olunur. Ve Benû Ḋubayʹa b. Nizâr’a mahsûs bir feresin ve ʹUtbe b. Ebî Sufyân’ın feresi ismidir. Ve akar çok suya denir. Cemʹi فُيُوضٌ [fuyûḋ]dur; yukâlu: أَرْضٌ ذَاتُ فُيُوضٍ أَيْ فِيهَا مِيَاهٌ تَفِيضُ

Vankulu Lugatı - الفيضوضة maddesi

اَلْفَيْضُوضَةُ [el-feyḋûḋat] (fâ’nın fethi ve ḋâd-ı evvelin zammıyla) Bi-maʹnâhu; yukâlu: فَاضَ الْمَاءُ يَفِيضُ فَيْضًا وَفَيْضُوضَةً إِذَا كَثُرَ حَتَّى سَالَ عَلَى ضِفَّةِ الْوَادِي Ve ضِفَّةٌ [ḋiffet] ḋâd-ı muʹcemenin kesriyle derenin kenârı. Ve

فَيْضٌ [feyḋ] Sırrı âşikâre etmeğe de derler; yukâlu: فَاضَ صَدْرُهُ بِالسِّرِّ إِذَا بَاحَ بِهِ Ve kesret maʹnâsına da gelir; yukâlu: فَاضَ اللِّئَامُ إِذَا كَثُرَ Ve

فَيْضٌ [Feyḋ] Nîl-i Mıṡr’a dahi derler. Ve Aṡmaʹî eyitti: Nehr-i Baṡra’ya فَيْضٌ [Feyḋ] derler. Ve

فَيْضٌ [feyḋ] Çok seğirten ata dahi derler; yukâlu: فَرَسٌ فَيْضٌ أَيْ كَثِيرُ الْجَرْيِ Ve

فَيْضٌ [feyḋ] Çok nesneye de derler; yukâlu: أَعْطَاهُ غَيْضًا مِنْ فَيْضٍ أَيْ أَعْطَاهُ قَلِيلًا مِنْ كَثِيرٍ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı