اَلْفَيْظُ [el-feyż] (غَيْظٌ [ġayż] vezninde) ve
اَلْفَيْظُوظَةُ [el-feyżûżat] (شَيْخُوخَةٌ [şeyḣûḣat] vezninde) ve
اَلْفَيَظَانُ [el-feyeżân] (fetehâtla) ve
اَلْفُيُوظُ [el-fuyûż] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Bunlar da ölmek maʹnâsınadır; yukâlu: فَاظَ فُلاَنٌ يَفِيظُ فَيْظًا وَفَيْظُوظَةً وَفَيَظَانًا وَفُيُوظًا إِذَا مَاتَ ve yukâlu: فَاظَ نَفْسَهُ أَيْ قَاءَهَا يَعْنِي أَخْرَجَ رُوحَهُ بِمَعْنَى مَاتَ Bu sûrette lâzım ve müteʹaddî istiʹmâl olunur. Ve kay΄-i nefs ihrâc-ı rûhtan kinâyedir ki kinâye΄-i telmîhiyye ile yine vefât etmek murâddır. Ve baʹzılar dediler ki işbu فَاظَ mâddesi نَفْسَهُ lafzına mukârin olarak istiʹmâl olunmaz, belki hemân فَاظَ الرَّجُلُ ʹunvânında müstaʹmel olur. Ve فَاضَ mâddesi نَفْسَهُ lafzıyla yine maʹnâ-yı mezbûrda istiʹmâlle olunur, niteki mahallinde zikr olundu; ve yukâlu: حَانَ فَيْظُهُ وَفَوْظُهُ أَيْ دَنَا مَوْتُهُ
اَلْفَيْظُ [el-feyż] (fâ’nın fethi ve yâ’nın sükûnuyla) ve
اَلْفُيُوظُ [el-fuyûż] (zammeteynle) ve
اَلْفَيَظَا [el-feyeżâ] (fethateynle) Vefât etmek; yukâlu: فَاظَ الرَّجُلُ يَفِيظُ فَيْظًا وَفُيُوظًا وَفَيَظَانًا إِذَا مَاتَ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı