اَلتَّصْرِيحُ [et-taṡrîḩ] (تَفْعِيلٌ [tefʹîl] vezninde) Bir kelâmı zâhir ve ʹayân söylemek maʹnâsınadır ki kinâye ve taʹrîz mukâbilidir; yukâlu: صَرَّحَ الْكَلاَمَ خِلاَفُ عَرَّضَ Ve bir işi zâhir ve ʹayân kılmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَرَّحَ اْلأَمْرَ إِذَا بَيَّنَهُ Ve bir mâdde yâhûd hâssaten hak zâhir ve ʹayân olmak maʹnâsınadır. Bu cihetle müteʹaddî ve lâzım olur; yukâlu: صَرَّحَ الْحَقُّ إِذَا انْكَشَفَ Ve şarâbın köpüğü kesilip hâlis olmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَرَّحَتِ الْخَمْرُ إِذَا ذَهَبَ زَبَدُهَا Ve ʹArablar صَرَّحَتْ كَحْلٌ أَيْ سَمَاءٌ derler, yağmursuz olup kaht ve şiddeti hâlis oldukta. Ve
تَصْرِيحٌ [taṡrîḩ] Ok atan kimse nişândan muhtî olmak maʹnâsına istiʹmâl olunur ki hatâsı münkeşif olur; yukâlu: صَرَّحَ الرَّامِي إِذَا رَمَى وَلَمْ يُصِبْ Ve mâ-fi’z-zamîri izhâr eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: صَرَّحَ بِمَا فِي نَفْسِهِ إِذَا أَبْدَاهُ
اَلْمُصَرَّحُ [el-muṡarraḩ] (mîm’in zammı ve ṡâd’ın fethi ve teşdîdiyle) Şol gündür ki onda bulut olmaya; yukâlu: يَوْمٌ مُصَرَّحٌ أَيْ لَيْسَ فِيهِ سَحَابٌ Ve
تَصْرِيحٌ [taṡrîḩ] Hamrın köpüğü gitmektir; tekûlu: قَدْ صَرَّحَتْ مِنْ بَعْدِ تَهْدَارٍ وَإِزْبَادٍ Yaʹnî hamr sâfî oldu kükreyip köpüğün saçtıktan sonra. Ve izhâr maʹnâsına da gelir; yukâlu: قَدْ صَرَّحَ بِمَا فِي نَفْسِهِ أَيْ أَظْهَرَ Ve zuhûr maʹnâsına da gelir. Ve fi’l-meseli: “صَرَّحَ الْحَقُّ عَنْ مَحْضِهِ” أَيِ انْكَشَفَ Ve ziyâde şedîd olmak maʹnâsına da gelir; yukâlu: “صَرَّحَتْ كَحْلُ” إِذَا أَجْدَبَتْ وَصَارَتْ صَرِيحَةً Yaʹnî كَحْلٌ [kaḩl] ki kâf’ın fethiyle ve ḩâ-i mühmelenin sükûnuyla kıtlık yılıdır, kaçan جَدْبٌ [cedb]i yaʹnî kıtlığı صَرِيحٌ olsa böyle derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı