اَلْعَتْبُ [el-ʹatb] (ʹayn’ın fethi ve tâ’nın sükûnuyla) ve
اَلْعَتَبَانُ [el-ʹatebân] (fetehâtla) ve
اَلْمَعْتَبُ [el-maʹteb] (مَقْعَدٌ [maḵʹad] vezninde) ve
اَلْمَعْتَبَةُ [el-maʹtebet] (مَشْرَبَةٌ [meşrebet] vezninde) ve
اَلْمَعْتِبَةُ [el-maʹtibet] (مَنْزِلَةٌ [menzilet] vezninde) Bir adamın dostu kendisine gücenip infiʹâlle darılmak maʹnâsınadır, مَوْجِدَةٌ [mevcidet] gibi; yukâlu: عَتَبَ عَلَيْهِ عَتْبًا وَعَتَبَانًا وَمَعْتَبًا وَمَعْتَبَةً وَمَعْتِبَةً مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا وَجَدَ عَلَيْهِ مَوْجِدَةً Ve
عَتْبٌ [ʹatb] Bir adama levm ü tevbîh eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَتَبَهُ عَتْبًا إِذَا لاَمَهُ Ve
عَتْبٌ [ʹatb] ve
عَتَبَانٌ [ʹatebân] ve
تَعْتَابٌ [taʹtâb] Bir adam bir ayağını yukarı çekip yalnız bir ayakla sekerek yürümek maʹnâsınadır; yukâlu: عَتَبَ الرَّجُلُ عَتْبًا وَعَتَبَانًا وَتَعْتَابًا إِذَا وَثَبَ بِرِجْلٍ وَرَفَعَ اْلأُخْرَى Ve
عَتْبٌ [ʹatb] Ayakta olan cüz΄îce aksaklığa ve yekeliğe denir; yukâlu: فِي رِجْلِهِ عَتْبٌ أَيْ ظَلَعٌ Ve devenin bir ayağı sinirlenmekle üç ayak üzere sekerek yürümek maʹnâsınadır; yukâlu: عَتَبَ الْبَعِيرُ إِذَا مَشَى عَلَى ثَلاَثِ قَوَائِمَ مِنَ الْعُقْرِ Ve kapının eşiğine ayak basmak maʹnâsınadır; tekûlu: مَا عَتَبْتُ بَابَهُ أَيْ لَمْ أَطَأْ عَتَبَتَهُ Yaʹnî “Kapısının eşiğine ayağımı basmadım.”
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı