عَمُودُالسِّنَانِ [ʹamûdu’s-sinân] Yalmanın iki ağızının ortasında tümsekçe çekilen uzun damara ıtlâk olunur. Ve
عَمُودُالْأُذُنِ [ʹamûdu’l-užn] Kulağın muʹzam ve kıvâmına ıtlâk olunur ki kemirtleği olacaktır. Ve
عَمُودٌ [ʹamûd] Pek hazîn ve endûh-nâka ıtlâk olunur, gûyâ ki şiddet-i hüznünden sütûn gibi bî-ʹakl ü cân olup yâhûd kıyâm ve kuʹûda mecâli olmamakla bir nesneye dayanarak kıyâm ve kuʹûd eder olduğuna mebnîdir; tekûlu: رَأَيْتُهُ عَمُودًا أَيْ حَزِينًا شَدِيدَ الْحُزْنِ Ve
عَمُودُالظَّلِيمِ [ʹamûdu’ż-żalîm] Devekuşunun ayaklarından ʹibârettir. Ve
عَمُودُالْبِئْرِ [ʹamûdu’l-biʹr] Üzerine çarh vazʹ ettikleri iki taraflı mîllerden ʹibârettir. Ve
عَمُودُالسَّحْرِ [ʹamûdu’s-saḩr] (بَحْرٌ [baḩr] vezninde) Yürek damarına ıtlâk olunur ki وَتِينٌ [vetîn] dedikleridir. Ve ʹArablar iʹtimâd ettikleri vech üzere re΄y ve tedbîrlerini takrîr ve takvîm eylemeleriyle maslahatın semt-i râstına sülûk ettiler diyecek yerde إِسْتَقَامُوا عَلَى عَمُودِ رَأْيِهِمْ derler, ʹalâ-vechin يَعْتَمِدُونَ عَلَيْهِ maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı