اَلْوَقْبُ [el-vaḵb] (vâv’ın fethi ve ḵâf’ın sükûnuyla) Baʹzı kayalarda olan hılkî oyma çukura denir ki onda yağmur suyu irkilir; ʹalâ-kavlin baʹzı yalçın kayalarda bir kâmet yâhûd iki kâmet mikdârı olan kuyu tarzında hılkî oyma çukura denir ki مَصْنَعَةٌ [maṡnaʹat] gibi onda su cemʹ olur. Ve
وَقْبٌ [vaḵb] Bedende olan çukurlara denir, gözün ve omuz başının çukurları gibi. Ve
وَقْبُالْفَرَسِ [vaḵbu’l-feres] At kısmının gözleri üstünde olan çukurlardır ki yaşlı olan atta pek çukurlanır. Ve
وَقْبُالْمَحَالَةِ [vaḵbu’l-maḩâlet] Çarhın ve makaranın iğ ve ok geçirecek deliklerine denir. Ve
وَقْبٌ [vaḵb] ve
وُقُوبٌ [vuḵûb] Masdar olur, bir nesne gâ΄ib ve nâ-bedîd olmak maʹnâsına; yukâlu: وَقَبَ الشَّيْءُ وَقْبًا وَوُقُوبًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا غَابَ Ve
وَقْبٌ [vaḵb] Ahmak ve ebleh kişiye denir; yukâlu: رَجُلٌ وَقْبٌ أَيْ أَحْمَقُ Ve fürû-mâye ve nezl ve denî kimseye denir; yukâlu: هُوَ وَقْبٌ أَيْ نَذْلٌ دَنِيءٌ Ve kezâlik masdar olur, bir çukura girmek maʹnâsına; yukâlu: وَقَبَ الرَّجُلُ وَقْبًا إِذَا دَخَلَ فِي الْوَقْبِ Ve beriye doğru teveccüh ve ikbâl edip gelmek maʹnâsınadır; yukâlu: وَقَبَ الرَّجُلُ إِذَا أَقْبَلَ وَجَاءَ Ve karanlık basmak maʹnâsınadır; yukâlu: وَقَبَ الظَّلاَمُ عَلَى النَّاسِ إِذَا دَخَلَ Ve
وُقُوبٌ [vuḵûb] Güneş batmak maʹnâsınadır; yukâlu: وَقَبَتِ الشَّمْسُ وَقْبًا وَوُقُوبًا إِذَا غَابَتْ Ve ay küsûfa girmek maʹnâsınadır ki ay tutulmaktır; yukâlu: وَقَبَ الْقَمَرُ إِذَا دَخَلَ فِي الْكُسُوفِ ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ﴾، الآية أَوْ مَعْنَاهُ مِنْ شَرِّ أَيْرٍ إِذَا قَامَ، حَكَاهُ الْغَزَالِيُّ وَغَيْرُهُ عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ Maʹnâ-yı evvele göre غَاسِقٌ [ġâsiḵ]tan murâd kamerdir ve وُقُوبٌ [vuḵûb]u küsûfa dâhil olmaktır ve maʹnâ-yı sânîye göre غَاسِقٌ [ġâsiḵ]tan murâd zekerdir ve وُقُوبٌ [vukûb]dan murâd kıyâm ve intişârıdır ki duhûl-i ferce bâʹistir. Mütercim der ki kamere غَاسِقٌ [ġâsiḵ] ıtlâkı küsûfuyla ʹâlemi muzlim eylemesine mebnîdir ve zekere غَاسِقٌ [ġâsiḵ] ıtlâkı seyelân maʹnâsına olan غَسَقَانٌ [ġaseḵân]dan me΄hûzdur, kıvâmına gelmiş âlet ne gûne ferce seyelân eylediği tezekkür oluna. Ve müfessirîn maʹânî-i sâ΄ire dahi îrâd eylemişlerdir.
اَلْوَقْبَةُ [el-vaḵbet] (vâv’ın fethi ve ḵâf’ın sükûnuyla) Tirit üzerinde yağ irkilmek için ettikleri deliğe derler. Ve
وَقْبُ الْعَيْنِ [vaḵbu’l-ʹayn] Göz deliğine derler, hâne-i çeşm maʹnâsına. Ve
وَقْبٌ [vaḵb] Göz batıp çukur olmağa derler; tekûlu: وَقَبَتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي أَيْ غَارَتَا Ve
وَقْبٌ [vaḵb] Açmağa derler, وَغْبٌ [vaġb] dedikleri gibi ġayn-ı muʹceme ile, nitekim mürûr etmiştir. Ve
وَقْبٌ [vaḵb] Duhûl maʹnâsına da gelir; yukâlu: وَقَبَ الشَّيْءُ يَقِبُ وَقْبًا أَيْ دَخَلَ Ve gün batmağa dahi derler; yukâlu: وَقَبَتِ الشَّمْسُ إِذَا غَابَتْ وَدَخَلَتْ مَوْضِعَهَا ve yukâlu: وَقَبَ الظَّلَامُ أَيْ دَخَلَ عَلَى النَّاسِ Ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ﴾ (الفلق 3) Kâle’l-Ḩasen; ey: إِذَا دَخَلَ عَلَى النَّاسِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı