اَلْوَقْبَةُ [el-vaḵbet] (vâv’ın fethi ve ḵâf’ın sükûnuyla) Tirit üzerinde yağ irkilmek için ettikleri deliğe derler. Ve
وَقْبُ الْعَيْنِ [vaḵbu’l-ʹayn] Göz deliğine derler, hâne-i çeşm maʹnâsına. Ve
وَقْبٌ [vaḵb] Göz batıp çukur olmağa derler; tekûlu: وَقَبَتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي أَيْ غَارَتَا Ve
وَقْبٌ [vaḵb] Açmağa derler, وَغْبٌ [vaġb] dedikleri gibi ġayn-ı muʹceme ile, nitekim mürûr etmiştir. Ve
وَقْبٌ [vaḵb] Duhûl maʹnâsına da gelir; yukâlu: وَقَبَ الشَّيْءُ يَقِبُ وَقْبًا أَيْ دَخَلَ Ve gün batmağa dahi derler; yukâlu: وَقَبَتِ الشَّمْسُ إِذَا غَابَتْ وَدَخَلَتْ مَوْضِعَهَا ve yukâlu: وَقَبَ الظَّلَامُ أَيْ دَخَلَ عَلَى النَّاسِ Ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ﴾ (الفلق 3) Kâle’l-Ḩasen; ey: إِذَا دَخَلَ عَلَى النَّاسِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı