veḵaṡ ~ وَقَصٌ

Kamus-ı Muhit - وقص maddesi

اَلْوَقَصُ [el-veḵaṡ] (fethateynle) Bir adamın boynu kısa olmak maʹnâsınadır; yukâlu: وَقِصَ الرَّجُلُ وَقَصًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا قَصُرَ عُنُقُهُ Ve

وَقَصٌ [veḵaṡ] Hurde ağaç kırıklarına denir ki âteşe bırakıp tuturuk ederler; tekûlu: أَلْقِ فِي النَّارِ اَلْوَقَصَ أَيْ كِسَارَ الْعِيدَانِ Ve أَوْقَاصٌ [evḵâṡ] lafzından müfred olur ki iki farîzanın mâ-beynine denir, yaʹnî sadakada ʹafv olan ʹadedlerdir. Meselâ beş devenin zekâtı bir koyundur, ona varınca zekât yoktur ve onda iki koyundur. Pes beş ile onun mâ-beynine وَقَصٌ [veḵaṡ] denir. Kâle’ş-şârih ve minhu hadîsu Muʹâž: ḣأَنَّهُ أُتِيَ بِوَقَصٍ فِي الصَّدَقَةِ فَقَالَ لَمْ يَأْمُرْنِي فِيهِ رَسُولُ اللهِ بِشَيْءٍḢ اَلْوَقَصُ مَا بَيْنَ الْفَرِيضَتَيْنِ كَالزِّيَادَةِ عَلَى الْخَمْسِ مِنَ الْإِبِلِ إِلَى التِّسْعِ وَعَلَى الْعَشْرِ إِلَى أَرْبَعَ عَشْرَةَ

اَلْوَقْصُ [el-vaḵṡ] (نَقْصٌ [naḵṡ] vezninde) Boynu kırmak maʹnâsınadır; yukâlu: وَقَصَ عُنُقَهُ وَقْصًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا كَسَرَهَا Ve boyun kırılmak maʹnâsına lâzım olur; yukâlu: وَقَصَتِ الْعُنُقُ إِذَا انْكَسَرَتْ ve yukâlu: وَقَصَتْ بِهِ رَاحِلَتُهُ إِذَا كُسِرَتْ عُنُقُهُ وَهُوَ كَقَوْلِكَ خُذِ الْخِطَامَ وَخُذْ بِالْخِطَامِ Ve

وَقْصٌ [vaḵṡ] At kısmı zor ve kuvvetle giderken ve seğirtirken taşları ve toprakları hurd eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: وَقَصَ الْفَرَسُ الْآكَامَ إِذَا دَقَّهَا Ve ʹayb maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: مَا بِهِ وَقْصٌ أَيْ عَيْبٌ Ve eksiltmek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: وَقَصَهُ إِذَا نَقَصَهُ Ve ʹarûziyyûn ıstılâhında إِضْمَارٌ [iḋmâr] ile خَبْنٌ [ḣabn] ʹilletini cemʹ eylemekten ʹibârettir; bunda fethateynle de câ΄izdir.

Vankulu Lugatı - وقص maddesi

اَلْوَقَصُ [el-veḵaṡ] (fethateynle) Boyun kısa olmak; tekûlu: وَقِصَ الرَّجُلُ يَوْقَصُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Ve

وَقَصٌ [veḵaṡ] Kezâlik şol ağaç pâreleridir ki âteşe bırakırlar. Ve

وَقَصٌ [veḵaṡ] Kezâlik sadakada ʹafv olan ʹadedlerdir; meselâ devenin beşte birinde bir koyun vardır, tecâvüz ettikte ona varınca sadaka yoktur, onda iki koyundur, pes beşle onun ara yerine وَقَصٌ [veḵaṡ] derler. Ve شَنَقٌ [şenaḵ] dahi fethateynle bu maʹnâyadır. Baʹzılar وَقَصٌ [veḵaṡ]ı sığırda olan ʹafva ve شَنَقٌ [şenaḵ]ı devede olan ʹafva ıtlâk eyledi.

اَلْوَقْصُ [el-vaḵs] (vâv’ın fethi ve ḵâf’ın sükûnuyla) Boynu ufatmak; tekûlu: وَقَصْتُ عُنُقَهُ أَقِصُهَا وَقْصًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا كَسَرْتَهَا [ Ve] وَقَصْتُ الْعُنُقَ نَفْسَهَا câ΄iz değildir, Cevherî’nin zâhir-i kelâmından fehm olunan budur velâkin sâhib-i Ḵâmûs lâzım ve müteʹaddî gelmesin câ΄iz görmüştür. Ve

وَقْصٌ [vaḵṡ] At katʹ-ı mesâfe ederken ayağıyla yeri dakk etmeğe de derler; yukâlu: اَلْفَرَسُ يَقِصُ الْإِكَامَ أَيْ تَدِقُّهَا Ve إِكَامٌ [ikâm] hemzenin kesriyle kiçirek tepelere derler, cibâl-i sagîre maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı