hâ ~ هَا

Kamus-ı Muhit - ها maddesi

هَا [hâ] (kasr ile) Kelime-i tenbîhtir, onunla siyâk-ı kelâma âgâh olup nasb-ı zihn eylemek zımnında muhâtaba tenbîh ve te΄kîd olunur. Ve gâh olur ki ism-i işâret olan ذَا ve ذِي kelimelerine dâhil olur هَذَا ve هَذِهِ ve هَاذَاكَ ve هَاذِيكَ gibi, ʹalâ-kavlin ذَا baʹîd ve هَذَا karîb olan müşârünileyhe mahsûstur; pes ذَا o recül ve هَذَا işte şu recül demek olur. Ve هَا lafzı müfred ve mü΄ennesten kinâye olur; رَأَيْتُهَا gibi ki رَأَيْتُ مَرْأَةً sebkindedir. Ve bu zamîr-i mü΄ennes olan hâ΄ değildir.

Vankulu Lugatı - ها maddesi

هَا [hâ] (elifin kasrıyla) Harf-i tenbîhtir. Ve gâh olur iki harf-i tenbîhin mâ-beynin cemʹ edip هَا أَنْتُمْ هَؤُلَاءِ dersin tevkîden ve أَلَا يَا هَؤُلَاءِ dahi böyledir, zîrâ أَلَا dahi tahfîfiyle harf-i tenbîhtir. Ve هَا [hâ]-yı tenbîh hâlet-i nidâda أَيُّ kelimesinden ayrılmaz; tekûlu: يَا أَيُّهَا الرَّجُلُ وَلَا تَقُولُ يَا أَيُّ الرَّجُلُ Ve gâh olur هَا cevâb-ı nidâ vâkiʹ olur, bu takdîrce meddi ve kasrı câ΄iz olur. Ve gâh olur هَاء [hâ΄]-yı tenbîh ile kasem olunup لَا هَا اللهِ مَا فَعَلْتُ derler, لَا وَاللهِ maʹnâsına, هَا [hâ]yı vâv’dan bedel kılmakla. Dilersen هَا [hâ]dan sonra gelen elifi hazf edersin, dilersen isbât edersin. Ve ʹArabların لَا هَا اللهِ ذَا dedikleri kelâmın aslı لَا وَاللهِ هَذَا dır, pes هَا [hâ] ile ذَا [žâ] mâ-beyni tefrîk olunup ismullâh mâ-beynine vazʹ olunup harf-i tenbîh ile cerr olunmuştur. Takdîr-i kelâm لَا وَاللهِ مَا فَعَلْتُ هَذَا dır, pes kelâm hazf ve ihtisâr olunmuştur kesret-i istiʹmâlden ötürü ve هَا [hâ] takdîm olunmuştur: هَا هُوَ ذَا ve هَا أَنَا ذَا da takdîm olunduğu gibi. Bu zikr olunan Cevherî takriridir, lâkin hâ’yı tenbîh ile kasem câ΄iz olduktan sonra, nitekim bu mes΄eleden mukaddem zikr olunmuştur. هَذَا [hâžâ] kelimesi tefrîk olunmuştur demeğe hâcet olmaz, zîrâ kelâm-ı mezbûrun aslı لَا وَاللهِ ذَا olup vâv’dan bedel هَا [hâ]-yı tenbîh getirildi demek kifâyet eder, te΄emmül oluna. Ve

هَاءِ [hâ΄] (elifin meddi ve hemzenin kesr üzere binâsı ile) Bir kelimedir ki deveyi zecr etmek için istiʹmâl olunur. Ve elifin kasrı dahi câ΄izdir.

هَا [hâ] Gâh olur gâ΄ib ve gâ΄ibeden kinâye olur; tekûlu: ضَرَبَهُ وَضَرَبَهَا Ve هُوَ [huve] li’l-muzekkeri ve هِيَ [hiye] li’l-mu΄ennesi. Ve هُوَ kelimesinin vâv’ını ve هِيَ kelimesinin yâ’sını feth üzere mebnî kıldılar, tâ ki nefs-i kelimeden olan vâv ve yâ ile sıla işbâʹ tarîkiyle olan vâv ve yâ’nın mâ-beyni fark ola; nahvu kavlike: رَأَيْتُهُو ve مَرَرْتُ بِهِيَ Zîrâ her mebnînin hakkı sükûn üzere binâ olunmadır, bir mâniʹ ʹarız olmadıkça. Ve ʹârız olan mâniʹ üçtür: Biri ictimâʹ-ı sâkineyndir, كَيْفَ ve أَيْنَ gibi. Ve ikincisi mebnî olan kelime harf-i vâhid üzere olmaktır, yâ-i zâ΄ide gibi. Ve üçüncüsü onunla gayrın mâ-beyni fark olunsun diyedir, fiʹl-i mâzî gibi ki isme müşâbeheti olduğundan ötürü hareket üzere mebnî kılındı, mâzî ile isme aslâ müşâbeheti olmayan kelimenin mâ-beyni fark etmeden ötürü. Ve o isme aslâ müşâbeheti olmayan sîga-i emr-i hâzırdır, إِفْعَلْ [ifʹal] gibi meselâ. Ve gâh olur وَهِيَ kelimesi zikr-i merciʹ takaddüm etmeksizin îrâd olunur, nitekim şâʹirin “مَا هِيَ إِلَّا شَرْبَةٌ بِالْحَوْأَبِ” dediği kelâmında vâkiʹ olmuştur ki ehl-i Kûfe bu misilli zamîre şey΄-i mechûlden kinâyedir demiştir. Ve ehl-i Baṡra قِصَّةٌ [ḵiṡṡat] ile te΄vîl etmişlerdir. Ve حَوْأَبٌ [Ḩav΄eb] ḩâ-i mühmele ile جَوْرَبٌ [cevreb] vezni üzere Baṡra yolunda bir suyun ismidir. Ve gâh olur هُوَ kelimesinin vâv’ı zarûret-i şiʹrden ötürü hazf olunur, nitekim şâʹirin “فَبَيْنَاهُ يَشْرِي رَحْلَهُ” kavlinde vâkiʹ olmuştur. Ve هِيَ kelimesinin dahi yâ’sı hafz olunur, nitekim şâʹirin “دَارٌ لِسُعْدَى إِذْهِ مَنْ هَوَاكَا” kavlinde vâkiʹ olmuştur. Ve gâh olur zarûret için vâv’ı hazf ettiklerinden gayrı mâ-kablinin zammın dahi hazf ederler meselâ لَهُوَ demek mahallinde لَهْ derler hâ’nın sükûnuyla. Aḣfeş eyitti: Bu Ezdu’s-Serât kabîlesi lügatında kesîrdir. Ferrâ eyitti: ʹArab tâ΄ifesi her tâ-i te΄nîsi hâlet-i vakfta هَا kılar illâ Ṯayyi΄ kabîlesi ki onlar tâ üzere vakf edip هَذِهِ أُمَّتْ وَجَارِيَتْ وَطَلْحَتْ derler. Ve kaçan nüdbeye هَا dâhil kılsan hâlet-i vakfta sâbit kılıp hâlet-i vaslda hazf edersin. Ve gâh olur zarûret-i şiʹr için hâlet-i vaslda dahi sâbit kılıp harf-i aslî gibi mazmûm kılarlar ve meksûr kılması dahi câ΄izdir, iltikâ-i sâkineynden ötürü. Bu zikr olunan Kûfiyyûn kavlidir, baʹzı eşʹârda vâkiʹ olduğuna binâ΄en. Ve Baṡriyyûn katında mezkûr câ΄iz değildir ve delîl kılınan eşʹâr ehl-i Baṡra katında huccet olmaz asldan hâric olduğuna binâ΄en ve zarûret-i şiʹriyye asla muvâfakat katında makbûle olur. Ve gâh olur hâlet-i vakfta هَا ziyâde olur, هَا [hâ]nın mâ-kablinde olan harf müteharrik olduğın beyân için لِمَهْ ve سُلْطَانِيَهْ ve مَالِيَهْ Ve ثُمَّ مَهْ gibi ki aslında ثُمَ مَاذَا idi. Ve bu makûle هَا gâh olur zarûret-i şiʹr için dahi gelir, nitekim şâʹirin “هُمُ الْقَائِلُونَ الْخَيْرَ وَالْآمِرُونَهُ || إِذَا مَا خَشُوا مِنْ مُعْظَمِ الْأَمْرِ مُفظِعَا” dediği şiʹrinde vâkiʹ olmuştur ki şâʹir bunu هَا izmâr mecrâsına cârî kılmıştır. Bu zikr olunan Cevherî takrîridir lâkin اَلْآمِرُونَهُ kelimesinde olan هَا zamîrdir, خَيْر [ḣayr]a râciʹdir, hazf ve îsâl kabîlindendir, takdîr-i kelâm اَلْآمِرُونَ بِهِ dir denilse baʹîd olmazdı. Ve gâh olur هَا hemzede bedel olur, أَرَاقَ ile هَرَاقَ gibi. Ve

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı