veyl ~ وَيْلٌ

Kamus-ı Muhit - ويل maddesi

Şârih der ki bu altı vech üzere olmuştur: izâfet sûretinde merfûʹiyyeti ibtidâ ile olup haber takdîr olunur. Ve kesri sûretinde aslı وَيْ لِلشَّيْطَانِ olur; وَيْ [vey] kelimesi hüzn ve hüsrân maʹnâsınadır, kesret-i istiʹmâlden nâşî وَيْ lafzına muttasıl oldu. Ve fethi sûretinde يَالَ ضَبَّةَ kelimesinde olan lâm gibi meftûh eylediler, yaʹnî onun aslı يَا لِضَبَّةٍ olmakla يَا kelimesiyle kesret-i istiʹmâlden harf-i vâhid menzilinde olup harekâttan bir hareke ile muʹteber olmamakla fethayı ihtiyâr birle meftûh eylediler. İntehâ. Ve

وَيْلٌ [veyl] Cehennemde bir dere yâhûd bir kuyu ismidir yâhûd cehennemin bir kapısı adıdır; ve yukâlu: رَجُلٌ وَيْلِمِّهِ بِكَسْرِ اللَّامِ وَوَيْلُمِّهِ بِضَمِّ اللَّامِ أَيْ دَاهٍ Yaʹnî ʹArablar bu terkîbi mesel mecrâsında istiʹmâl ederler, filân ʹaceb âfet ve zîrektir diyecek mevkiʹde tefevvüh ederler. Şârihin beyânına göre bunların aslı وَيْلٌ لِأُمِّهِ idi, terkîb ve tahfîfle وَيْلِمِّهِ dediler. Burada وَيْ kelime-i müfrede kezâlik lâm kelime-i müfrede olup وَيْ kelimesi taʹaccüb maʹnâsına olmakla “Vâlidesine ʹacebdir ki böyle ʹakl ve zehânette bî-hemtâ veled doğurmuş!” demek olur yâhûd قَاتَلَهُ اللهُ ve تَرِبَتْ يَدَاهُ kelâmları gibi maʹnâsı melhûz olmayıp hemân taʹaccüb zımnında istiʹmâl oluna yâhûd وَيْلٌ [veyl] kelime-i mahsûsa olup ʹazâb ve hasâr maʹnâsına olmakla “Vâlidesi berbâd olsun ki bu misilli âfet ve dâhî veled doğurdu!” demek ola ki makâm-ı te΄essüf ve infiʹâl olur yâhûd “Vâlidesine hayf ki böyle evlâdı yalnız doğurdu; bunun mislini bir dahi doğurmadı!” demek olur, baʹdehu terkîb ve tahfîfle kelime-i vâhide edip دَاهِي [dâhî] maʹnâsında bi’t-taʹaccüb istiʹmâl eylediler. Kezâlik bir nesneyi be-gâyet pesend eylemekle taʹaccüb ve isticâde makâmında وَيْلِمِّهِ derler, bu dahi وَيْلٌ لِأُمِّهِ maʹnâsınadır ve وَيْلٌ لِأُمٍّ muhaffefidir, niteki لاَبَ لَكَ derler ki لَا أَبَ لَكَ muhaffefidir. Ve دَاهِي [dâhî] lafzına mübâlagaten hâ΄ ilhâk olunduğu gibi ona dahi hâ΄ ilhâk edip وَيْلِمِّهِ dediler, pes bundaki hâ΄ zamîr değildir, hâ-yı mübalağadır. Sûret-i evvelde pek dâhî ve zîrek ve sânîde pek iyi ve pek güzel maʹnâsında müstaʹmeldir. Maʹnâ-yı evvelde tecrîd olunmakla katʹâ melhûz değildir ki asvâttan olmuş olur, niteki İmâm Ferrâ΄ ʹale’l-ıtlâk وَيْلٌ mâddesini asvâttan ʹadd eylemiştir. Ve kâle’z-Zeccâc kavluhum: وَيْلِمِّهِ فِي تَقْدِيرٍ يُقَالُ لَهُ مِنْ دَهَائِهِ وَيْلِمِّهِ Ve Zemaḣşerî’nin kelâmından müstefâd olan budur ki وَيْلِمِّهِ kelimesi vech-i mezkûr üzere وَيْ لِأُمِّهِ yâhûd وَيْلٌ لِأُمِّهِ kelimesinden menhûttur, âhirindeki hâ΄ zamîrdir, mâ-baʹdinde gelen kelime temeyyüzdür, izmâr ʹalâ-şarîteti’t-tefsîr zamîr ona râciʹdir, رُبَّهُ رَجُلًا kavlleri gibidir; yukâlu: وَيْلِمِّهِ رَجُلًا Ve kâle Žu’r-Rumme: “وَيْلِمِّهَا رَوْحَةً وَالرِّيحُ مُعْصِفَةٌ||وَالْغَيْثُ مُرْتَجِزٌ وَاللَّيْلُ مُقْتَرِبُ” Ve fi’n-Nihâye ve minhu hadîsu ʹAlî kerremallâhu vechehu: “وَيْلُمِّهِ كَيْلًا بِغَيْرِ ثَمَنٍ لَوْ أَنَّ لَهُ وِعَاءً” أَيْ يَكِيلُ الْعُلُومَ الْجَمَّةَ بِلَا عِوَضٍ إِلَّا أَنَّهُ لَا يُصَادِفُ وَاعِيًا اَلْوَيْلُ لِلتَّعَجُّبِ وَقِيلَ وَيْ كَلِمَةٌ مُفْرَدَةٌ وَلِأُمِّهِ مُفْرَدَةٌ وَهِيَ كَلِمَةُ تَفَجُّعٍ وَتَعَجُّبٍ وَحُذِفَتِ الْهَمْزَةُ مِنْ أُمِّهِ تَخْفِيفًا وَأُلْقِيَتْ حَرَكَتُهَا عَلَى اللَّامِ وَيُنْصَبُ مَا بَعْدَهَا عَلَى التَّمَيُّزِ Ve Kâfiye şerhinde Şeyh Raḋî mefʹûl-i mutlak ve esmâ-i efʹâl mebhaslerinde bu mâddeyi tafsîl ve tahkîk eylemiştir, fe’lyurâcaʹ.

Vankulu Lugatı - ويل maddesi

وَيْلٌ [veyl] (vâv’ın fethi ve yâ’nın sükûnuyla) Kelime-i وَيْحٌ [veyḩ] gibidir. Bu kadar var ki وَيْلٌ [veyl] kelime-i ʹazâbdır, hışım ve gazab makâmında istiʹmâl olunur. Ve وَيْحٌ [veyḩ] kelime-i rahmettir, terahhum makâmında istiʹmâl olunur; yukâlu: وَيْلَهُ وَوَيْلَكَ وَوَيْلِي Ve hâlet-i nüdbede وَيْلَاهُ dahi derler. Ve gâh olur üzerine kelime-i tâ dâhil kılıp وَيْلَةٌ [veylet] derler; ve tekûlu: وَيْلٌ لِزَيْدٍ وَوَيْلًا لِزَيْدٍ فَالنَّصْبُ عَلَى إِضْمَارِ الْفِعْلِ وَالرَّفْعُ عَلَى الْإِبْتِدَاءِ Ve bu zikr olunan muzâf olmadıkçadır ve eger muzâf olsa nasbdan gayrı câ΄iz olmaz, zîrâ merfûʹ olsa onun için haber müyesser olmaz.Ve ʹÂṯâ΄ b. Yesâr eyitti: وَيْلٌ [veyl] cehennemde bir derenin ismidir ki eger dağlar bırakılsa eriyip mahv olaydı, ziyâde harâretinden.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı