اَلْعِيَاصُ [el-ʹiyâṡ] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) ve
اَلْعَوَصُ [el-ʹavaṡ] (fethateynle) Bir kelâm fehm-i maʹnâsı güç ve çepreşik olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَوِصَ الْكَلاَمُ يَعْوَصُ كَفَرِحَ يَفْرَحَ وَعَاصَ يَعَاصُ كَخَافَ يَخَافُ عِيَاصًا وَعَوَصًا إِذَا صَعُبَ Ve bir nesne müştedd ve düşvâr olmak manâsınadır; yukâlu: عَوِصَ الشَّيْءُ إِذَا اشْتَدَّ Ve
عِيَاصٌ [ʹiyâṡ] ve
عَوَصٌ [ʹavaṡ] İfʹâl bâbından masdar mevkiʹinde istiʹmâl olunur, bir kimseye işini pîç-â-pîç edip mihnete uğratmak maʹnâsına; yukâlu: أَعْوَصَ بِالْخَصْمِ عِيَاصًا وَعَوَصًا إِذَا لَوَى عَلَيْهِ أَمْرُهُ Bunda kıyâs olan إِعْوَاصٌ [iʹvâṡ] olmaktır, lâkin ʹArablar sülâsînin masdarını ism-i masdar iʹtibârıyla bu resme istiʹmâl eylediler, niteki ḣصَلَّى– صَلاَةًḢ ve ḣآذَى– أَذَاةًḢ dahi bu gûnedir. Ve
إِعْوَاصٌ [iʹvâṡ] ki ifʹâl bâbındandır, bir kimseye halâsı güç delîl ve huccet îrâd eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَعْوَصَ عَلَيْهِ إِذَا أَدْخَلَ عَلَيْهِ مِنَ الْحُجَجِ مَا عَسُرَ مَخْرَجُهُ مِنْهُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı