iġmâḋ ~ إِغْمَاضٌ

Kamus-ı Muhit - إغماض maddesi

اَلْإِغْمَاضُ [el-iġmâḋ] (hemzenin kesriyle) Bir husûsta müsâmaha ve müsâhele eylemek maʹnâsınadır; asl إِغْمَاضٌ [iġmâḋ] göz yummak maʹnâsına olmakla maʹnâ-yı mezbûr mecâzdır; yukâlu: أَغْمَضَ عَنْهُ فِي الْبَيْعِ إِذَا تَسَاهَلَ Ve minhu tekûlu: أَغْمِضْ لِي فِيمَا بِعْتَنِي وَغَمِّضْ كَأَنَّكَ تُرِيدُ الزِّيَادَةَ مِنْهُ لِرَدَائَتِهِ وَالْحَطَّ مِنْ ثَمَنِهِ Yaʹnî “Mebîʹin redâ΄etine mebnî bâyiʹe bir mikdâr pahasından tenkîs yâhûd mebîʹi bir mikdâr dahi ziyâde ile müsâhele kıl” diyecek yerde kelâm-ı mezbûr îrâd olunur; ve kavluhu taʹâlâ: ﴿وَلاَ تَيَمَّمُوا الْخَبِيثَ مِنْهُ تُنْفِقُونَ وَلَسْتُمْ بِآخِذِيهِ إِلاَّ أَنْ تُغْمِضُوا فِيهِ﴾ أَيْ لاَ تُنْفِقْ فِي قَرْضِ رَبِّكَ خَبِيثًا فَإِنَّكَ لَوْ أَرَدْتَ شِرَاءَهُ لَمْ تَأْخُذْهُ حَتَّى تَحُطَّ مِنْ ثَمَنِهِ Baʹzı kimseler hurmânın fenâ ve kemterlerini sadaka vechiyle edâ eylemekle taht-ı yesârda olan mâlın redî ve kemterini vech-i sadakaya ifrâz eylemekten nehy zımnında âyet-i merkûme nâzil oldu; yaʹnî “Sizler infâk ve tasadduk eylediğiniz hâlde mâlınızın redî ve kemterine kasd ile o gûne mâlı vech-i mefrûza ibrâz ve ifrâz eylemeyesiz, hâlâ ki hukûk zımnında o makûle mâl-ı kemter sizlere ʹarz olunsa إِغْمَاضٌ [iġmâḋ] tarîkiyle ahz edersiz yoksa samîmî kabûl ve meyl ile ahz eylemezsiz.” Ve

إِغْمَاضٌ [iġmâḋ] Uykuya ıtlâk olunur, ke-mâ se-yuzkeru. Ve kılıcın ağzını keskinletmek için yufkalatmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَغْمَضَ حَدَّ السَّيْفِ إِذَا رَقَّقَهُ Ve إِغْمَاضُ الْعَيْنِ [iġmâḋu’l-ʹayn], bir nesneye hakâretle nazar eylemekten ʹibârettir; yukâlu: أَغْمَضَتِ الْعَيْنُ فُلاَنًا إِذَا ازْدَرَتْهُ Ve bir adam yarış husûsunda bir kimseyi sebk eylemişken tekrâr koşuştuklarında o kimse o adamı sebk eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: أَغْمَضَ فُلاَنٌ فُلاَنًا إِذَا حَاضَرَهُ فَسَبَقَهُ بَعْدَمَا سَبَقَهُ ذَاكَ

Vankulu Lugatı - إغماض maddesi

اَلْإِغْمَاضُ [el-iġmâḋ] (hemzenin kesriyle) Bir nesneden göz yummak. Ve beyʹ ve şirâda müsâhele etmeğe de derler; yukâlu: أَغْمَضْتُ عَنْ فُلَانٍ إِذَا تَسَاهَلْتَ عَلَيْهِ فِي بَيْعٍ أَوْ شِرَاءٍ Ve kâlallâhu taʹâlâ: ﴿وَلَسْتُمْ بِآخِذِيهِ إِلَّا أَنْ تُغْمِضُوا فِيهِ﴾ (البقرة 267) Ve

إِغْمَاضٌ [iġmâḋ] Beyʹ ve şirâda mebîʹi ziyâde ve semeni naks etmeğe dahi derler; yukâlu: أَغْمِضْ لِي فِيمَا بِعْتَنِي كَأَنَّكَ تُرِيدُ الزِّيَادَةَ مِنْهُ لِرَدَائَتِهِ وَالْحَطَّ مِنْ ثَمَنِهِ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı