iġlâl ~ إِغْلَالٌ

Vankulu Lugatı - إغلال maddesi

اَلْإِغْلَالُ [el-iġlâl] (hemzenin kesriyle) Hıyânet etmek, nitekim mürûr etti; yukâlu: أَغَلَّ الرَّجُلُ إِذَا خَانَ Ve fi’l-hadîsi: “لَا إِغْلَالَ وَلَا إِسْلَالَ” أَيْ لَا خِيَانَةَ وَلَا سَرِقَةَ وَقِيلَ لَا رِشْوَةَ Ve Şureyḩ radıyallâhu anhu eyitti: لَيْسَ عَلَى الْمُسْتَعِيرِ غَيْرِ الْمُغِلِّ ضَمَانٌ Yaʹnî “ʹÂriyyete alan kimse hıyânet ve gadr etmedikçe damân lâzım olmaz.” Ve Nebî’nin sallallâhu ʹaleyhi ve sellem “ثَلاَثٌ لَا يُغِلُّ عَلَيْهِنَّ قَلْبُ مُؤْمِنٍ” dediği kavlinde şol kimse ki يَغِلُّ rivâyet kıldı yâ’nın fethiyle onu hıkd maʹnâsına haml etti. Ve

إِغْلَالٌ [iġlâl] Yarakla vermeğe dahi derler; yukâlu: أَغْلَتِ الضِّيَاعُ إِذَا صَارَتْ ذَاتَ غَلَّةٍ Ve

إِغْلَالٌ [iġlâl] غَلَّةٌ [ġallet] erişmeğe dahi derler; yukâlu: أَغَلَّ الْقَوْمُ إِذَا بَلَغَتْ غَلَّتُهُمْ Ve

إِغْلَالٌ [iġlâl] Bir kimse ʹayâline galle getirmeğe dahi derler; yukâlu: فُلَانٌ يُغِلُّ عَلَى عِيَالِهِ أَيْ يَأْتِيهِمْ بِالْغَلَّةِ Ve

إِغْلَالٌ [iġlâl] Kassâb deriyi soyarken deride et komağa dahi derler; yukâlu: أَغَلَّ الْجَازِرُ فِي الْإِهَابِ إِذَا سَلَخَ فَتَرَكَ شَيْئًا مِنَ اللَّحْمِ مُلْتَزِقًا بِالْإِهَابِ Ve

إِغْلَالٌ [iġlâl] Dere غَالٌّ [ġâll] dedikleri otu bitirmeğe dahi derler; yukâlu: أَغَلَّ الْوَادِي إِذَا أَنْبَتَ الْغُلَّانَ Ve غُلَّانٌ [ġullân] غَالٌّ [ġâll]in cemʹidir, nitekim el-ân mürûr etti. Ve

إِغْلَالٌ [iġlâl] Bir nesneye dikkat-i nazarla bakmağa dahi derler; yukâlu: أَغَلَّ الرَّجُلُ بَصَرَهُ إِذَا شَدَّدَ النَّظَرَ



Kamus Muhit ve Vankulu Ara

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı