en-neḵir ~ اَلنَّقِرُ

Kamus-ı Muhit - النقر maddesi

اَلنَّقَرُ [en-neḵar] (fethateynle) Darılmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَقِرَ عَلَيْهِ نَقَرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا غَضِبَ Ve koyuna نُقَرَةٌ [nuḵaret] dedikleri maraz isâbet eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: نَقِرَتِ الشَّاةُ إِذَا أَصَابَتْهَا النُّقَرَةُ Ve bir adamın mâl ve menâlı kalmayıp zâ΄il olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الْعَقَرِ وَالنَّقَرِ أَيْ ذَهَابِ الْمَالِ

اَلنَّقْرُ [en-naḵr] (فَقْرٌ [faḵr] vezninde) Vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَقَرَهُ نَقْرًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا ضَرَبَهُ Ve bir adamı ʹayblamak maʹnâsınadır; yukâlu: نَقَرَهُ إِذَا عَابَهُ Ve kuş yavru çıkarmak için yumurtasını delmek maʹnâsınadır; yukâlu: نَقَرَ الطَّائِرُ الْبَيْضَةَ عَنِ الْفَرْخِ إِذَا نَقَبَهَا Ve boruyu üflemek maʹnâsınadır; yukâlu: نَقَرَ فِي النَّاقُورِ إِذَا نَفَخَ Ve taşa oymacılıkla yazı yazmak maʹnâsınadır; yukâlu: نَقَرَ فِي الْحَجَرِ إِذَا كَتَبَ Ve kuş oradan buradan dâne devşirmek maʹnâsınadır; yukâlu: نَقَرَ الطَّائِرُ إِذَا لَقَطَ مِنْ هَهُنَا وَهَهُنَا Ve taş ve ağaç makûlesini oymak maʹnâsınadır; yukâlu: نَقَرَ الْحَجَرَ وَالْخَشَبَ إِذَا نَقَبَهُ Ve dilin ucunu damağa yapıştırmakla ıslık çalmak maʹnâsınadır ki masdardır. ʹAlâ-kavlin ismidir, dilin ağızda ıztırâbına denir. Ve ʹalâ-re΄yin şol ıslık gibi incecik savta denir ki onunla at kısmını izʹâc ederler. Ve Fedekî el-Minḵarî nâm şâʹirin işbu: ḣأَنَا ابْنُ مَاوِيَّةَ إِذْ جَدَّ النَّقَرْḢ mısrâʹında نَقَرٌ [naḵar] lafzı ki fethateynledir, fi’l-asl نَقْرٌ [naḵr]dır ḵâf’ın sükûnuyla, atı sürmek için vech-i mezkûr üzere ıslık çalmağa denir. Lâkin mısrâʹ-ı mezbûr lafz-ı merkûm üzere vakf olunmakla râ’nın harekesi ḵâf’a nakl olundu, niteki هَذَا بَكُرْ ve مَرَرْتُ بِبَكِرْ dersin. Ve bu hâl nasb hâletine mahsûstur. Şârih der ki harekeyi nakl eylemeyip sâkineyn üzere vakf olunmak dahi câ΄izdir, nihâyet harf-i evvele bir hareke-i muhtelise iʹtâ olunur. Ve

نَقْرٌ [naḵr] Baş parmağı orta parmağına vurmakla seslendirmek maʹnâsınadır; yukâlu: نَقَرَ فُلاَنٌ إِذَا قَرَعَ الْإِبْهَامَ عَلَى الْوُسْطَى وَصَوَّتَ Ve bu maʹnâda ism olur, o savta denir. Ve bir adamı yâ bir cemâʹati hâssaten daʹvet eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir, gûyâ ki cemʹiyyetten medʹuvvü nakr eder; yukâlu: نَقَرَ بِهِمْ إِذَا دَعَاهُمْ خَاصَّةً

اَلنُّقْرَةُ [en-nuḵret] (غُرْفَةٌ [ġurfet] vezninde) ve

اَلنِّقْرُ [en-niḵr] (nûn’un kesriyle) ve

اَلْأُنْقُورُ [el-unḵûr] (أُسْلُوبٌ [uslûb] vezninde) Bunlar da hurmâ çekirdeğinin zahrında olan yive denir ki fidan ondan nâbit olur. Ve

نُقْرَةٌ [nuḵret] Yerde olur değirmi halkî oyma çukura denir ki onda su irkilir ve baʹzı kayalarda dahi olur. Cemʹi نُقَرٌ [nuḵar] gelir, صُرَدٌ [ṡurad] vezninde ve نِقَارٌ [niḵâr] gelir, nûn’un kesriyle. Ve

نُقْرَةٌ [nuḵret] Kafâ çukuruna denir. Ve eritilmiş altın ve gümüş pâresine denir; cemʹi نِقَارٌ [niḵâr]dır nûn’un kesriyle. Ve hâne-i çeşme denir, وَقْبُ الْعَيْنِ [vaḵbu’l-ʹayn] maʹnâsına. Ve göt deliğine denir, ثَقْبُ الْإِسْتِ [šamp;aḵbu’l-ist] maʹnâsına. Ve kuş yumurtlayacak çukura denir.

Vankulu Lugatı - النقر maddesi

اَلنَّقِرُ [en-neḵir] (nûn’un fethi ve ḵâf’ın kesriyle) Gazab-nâk olan kimse; yukâlu: نَقِرَ يَنْقَرُ نَقِرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ كَذَلِكَ

اَلنَّقَرُ [en-neḵar] (nûn’un ve ḵâf’ın fethiyle) Koyun zikr olunan maraza mübtelâ olmak; yukâlu: نَقِرَتِ الشَّاةُ تَنْقَرُ نَقَرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ

اَلنَّقْرُ [en-naḵr] (nûn’un fethi ve ḵâf’ın sükûnuyla) Kuş minkârıyla dâne götürmek; yukâlu: نَقَرَ الطَّائِرُ الْحَبَّةَ يَنْقُرُهَا نَقْرًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Ve

نَقْرٌ [naḵr] Bir nesneyi delmeğe dahi derler. Ve

نَقْرٌ [naḵr] Üfürmeğe dahi derler; yukâlu: نَقَرَ فِي النَّاقُورِ أَيْ فِي الصُّورِ Ve

نَقْرٌ [naḵr] Bir kimseyi taʹyîb etmeğe de derler; tekûlu: نَقَرْتُ الرَّجُلَ نَقْرًا إِذَا عِبْتَهُ Kâlet imre΄etun li-zevcihâ: مُرَّ بِي عَلَى بَنِي نَظَرَى وَلَا تَمُرَّ بِي عَلَى بَنَاتِ نَقَرَى” أَيْ مُرَّ بِي عَلَى الرِّجَالِ الَّذِينَ يَنْظُرُونَ وَلَا تَمُرَّ بِي عَلَى النِّسَاءِ اللَّوَاتِي يَعِبْنَ مَنْ مَرَّ بِهِنَّ Ve

نَقْرٌ [naḵr] Dilin dimâga yapıştırıp baʹdehu ağzın açmakla sâdır olan savta dahi derler, davarı sürmek için ederler; tekûlu: نَقَرْتُ بِالْفَرَسِ نَقْرًا إِذَا أَلْصَقْتَ لِسَانَكَ بِحَنَكِكَ ثُمَّ تَفْتَحُ Ve

نَقْرٌ [naḵr] Şol âvâza derler ki baş parmağı orta parmağa vurmaktan hâsıl olur.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı