el-ḵafiṡ ~ اَلْقَفِصُ

Kamus-ı Muhit - القفص maddesi

اَلْقَفِصُ [el-ḵafiṡ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Şol ata denir ki neşâtsız olup münkabız olmakla ʹuhdesinde olan seğirtmeyi kemâl üzere ihrâc ve icrâ eylemeye; yukâlu: فَرَسٌ قَفِصٌ أَيْ مُنْقَبِضٌ لاَ يُخْرِجُ مَا عِنْدَهُ كُلَّهُ Ve şol çekirgeye denir ki soğuğun şiddetinden kanatları sertlenmekle tahrîk edemez ola; yukâlu: جَرَادٌ قَفِصٌ إِذَا كَانَ يَجْسُو جَنَاحَاهُ مِنَ الْبَرْدِ

اَلْقُفْصُ [el-Ḵufṡ] (ḵâf’ın zammıyla) Kirmân türâbında bir dağın adıdır. Ve Baġdâd ile ʹUkberâ beyninde bir karyedir; muhaddisînden ve sulehâdan Aḩmed b. Ḩasen b. Aḩmed ve niçe muhaddisler oradandır. Ve

قُفْصٌ [ḵufṡ] Kuş kafesi ve balık ağı ve parmaklık gibi birbirine sokuşturulmuş müştebik nesneye denir ve minhu’l-hadîsu: ḣفِي قُفْصٍ مِنَ الْمَلاَئِكَةِ أَوْ قُفْصٍ مِنَ النُّورِḢ Bunda fethateynle de câ΄izdir.

اَلْقَفَصُ [el-ḵafaṡ] (fethateynle) Kuş mahbesine denir ki Türkîde kafes taʹbîr olunur; yukâlu: طَارَ الْعَنْدَلِيبُ مِنَ الْقَفَصِ وَهُوَ مَحْبِسُ الطَّيْرِ Ve ekincilerin harman yerine demet taşıdıkları teskere gibi kızaklarına denir. Ve

قَفَصٌ [ḵafaṡ] Masdar olur, cünbüş ve neşâta gelmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَفِصَ الرَّجُلُ قَفَصًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا خَفَّ وَنَشِطَ Ve soğuktan büzülüp burtuşmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَفِصَ الرَّجُلُ إِذَا تَقَبَّضَ مِنَ الْبَرْدِ Ve hurmâ üzere su içmekle miʹde ekşiyip boğaz yanmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَفِصَ الرَّجُلُ إِذَا أَصَابَتْ حَرَارَةٌ فِي حَلْقِهِ وَحُمُوضَةٌ فِي مَعِدَتِهِ مِنْ شُرْبِ الْمَاءِ عَلَى التَّمْرِ

اَلْقَفْصُ [el-ḵafṡ] (ḵâf’ın fethi ve fâ’nın sükûnuyla) Âhû makûlesi hayvânın ayaklarını bir araya getirip çekip bağlamak maʹnâsınadır; yukâlu: قَفَصَ الظَّبْيَ قَفْصًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا شَدَّ قَوَائِمَهُ وَجَمَعَهَا Ve şey΄i birbirine karîb eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَفَصَ الشَّيْءَ إِذَا قَرَّبَ بَعْضَهُ مِنْ بَعْضٍ Ve bal arısının bey taʹbîr olunan ser-gerdelerini taşra çıkmamak için kovan içre iplikle bağlamak maʹnâsınadır; yukâlu: قَفَصَ الْيَعْسُوبَ إِذَا شَدَّهُ فِي الْخَلِيَّةِ بِخَيْطٍ لِئَلاَّ يَخْرُجَ Ve bir derd ve vecaʹa uğratmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَفَصَهُ إِذَا أَوْجَعَهُ Ve yükseğe çıkmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَفَصَ الرَّجُلُ إِذَا صَعِدَ وَارْتَفَعَ

Vankulu Lugatı - القفص maddesi

اَلْقَفَصُ [el-ḵafaṡ] (fethateynle) Şol nesnedir ki tuyûr kısmın habs için ederler.

اَلْقَفْصُ [el-ḵafṡ] (ḵâf’ın fethi ve fâ’nın sükûnuyla) Âhûnun ayaklarını bir yere cemʹ edip bağlamak; tekûlu. قَفَصْتُ الظَّبْيَ إِذَا شَدَدْتَ قَوَائِمَهُ وَجَمَعْتَهَا Ebû ʹUbeyd rivâyeti üzere.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı