اَلرَّيْسُ [er-reys] (râ’nın fethi ve yâ’nın sükûnuyla) ve
اَلرَّيَسَانُ [er-reyesân] (fetehâtla) Salınarak yürümek maʹnâsınadır; yukâlu: رَاسَ الرَّجُلُ يَرِيسُ رَيْسًا وَرَيَسَانًا إِذَا مَشَى مُتَبَخْتِرًا Ve bir nesneye gâlib olup zabt eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: رَاسَ الشَّيْءَ إِذَا ضَبَطَهُ وَغَلَبَهُ Ve bir tâ΄ifeye serkâr ve sâhib-i hükm olmak maʹnâsınadır; yukâlu: رَاسَ الْقَوْمَ إِذَا اعْتَلَى عَلَيْهِمْ كَمَا يُقَالُ رَأَسَ بِالْهَمْزَةِ
اَلرَّيِّسُ [er-reyyis] (كَيِّسٌ [keyyis] vezninde) ve
اَلرَّئِيسُ [er-re΄îs] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) Bir kavmin başbuğuna ve server ve ser-gerdesine denir, re΄îsü’l-küttâb gibi; yukâlu: هُوَ رَيِّسُهُمْ وَرَئِيسُهُمْ أَيْ سَيِّدُهُمْ Ve
رَئِيسٌ [re΄îs] Başına vurulmuş yâhûd başında bir ʹillet hâdis olmuş koyuna denir; yukâlu: شَاةٌ رَئِيسٌ إِذَا صَارَتْ قَدْ أُصِيبَ رَأْسُهَا Cemʹi رَآسَى [re΄âsâ] gelir râ’nın fethi ve hemzenin meddi ve âhirinde elifin kasrıyla. Ve
رَئِيسٌ [Re΄îs] Elkâbdandır: Re΄îs b. Saʹd muhaddisîndendir.
اَلرَّيْسُ [er-reys] (râ’nın fethi ve yâ’nın sükûnuyla) Salını salını yürümek, تَبَخْتُرٌ [tebaḣtur] maʹnâsına.
اَلرَّيِّسُ [er-reyyis] (râ’nın fethi ve kesri ve yâ’nın kesri ve teşdîdiyle, قَيِّمٌ [ḵayyim] gibi) Kezâlik رَئِيسٌ [re΄îs] maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı