اَلظَّلْعُ [eż-żalʹ] (żâ’nın fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Davar aksayıp yekerek yürümek maʹnâsınadır; yukâlu: ظَلَعَ الْبَعِيرُ ظَلْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا غَمَزَ فِي مَشْيِهِ ve minhu’l-meselu: “لاَ يَرْبَعُ عَلَى ظَلْعِكَ مَنْ لَيْسَ يَحْزُنُهُ أَمْرُكَ“ أَيْ لاَ يَهْتَمُّ لِشَأْنِكَ أَوْ لاَ يُقِيمُ عَلَيْهِ فِي حَالِ ضَعْفِكَ إِلاَّ مَنْ تَحْزُنُهُ حَالُكَ Yaʹnî “Senin hâl-i pür-melâlından müte΄essir ve mahzûn olmayanlar senin ahvâline takayyüd ve ihtimâm eylemezler” yâhûd “Sana muhabbeti samîmi olmayanlar senin zaʹf ve nâ-tüvânlığın hengâmında sana meded ve iʹânet eylemezler” demektir. Bîgâne makûlesinden istimdâd ve istiʹânet olunmamak maʹrizinde darb olunur.
اَلظَّلْعُ [eż-żalʹ] (żâ’nın fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Deve aksamak; yukâlu: ظَلَعَ الْبَعِيرُ يَظْلَعُ ظَلْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا غَمَزَ فِي مَشْيِهِ Ve
ظَلْعٌ [żalʹ] Dar olmağa dahi derler; yukâlu: ظَلَعَتِ الْأَرْضُ بِأَهْلِهَا أَيْ ضَاقَتْ بِهِمْ مِنْ كَثْرَتِهِمْ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı