el-vesṯ ~ اَلْوَسْطُ

Kamus-ı Muhit - الوسط maddesi

اَلْوَسْطُ [el-vesṯ] (وَعْدٌ [vaʹd] vezninde) ve

اَلسِّطَةُ [es-siṯat] (عِدَةٌ [ʹidet] vezninde) Cemâʹatin ara yerinde oturmak maʹnâsınadır; yukâlu: وَسَطَ الْقَوْمَ وَسْطًا وَسِطَةً مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا جَلَسَ وَسْطَهُمْ أَيْ بَيْنَهُمْ

اَلْوَسَطُ [el-vesaṯ] (vâv’ın ve sîn’in fethiyle) Her nesnenin aʹdeline ıtlâk olunur; yukâlu: شَيْءٌ وَسَطٌ أَيْ أَعْدَلُ ve kavluhu taʹâlâ: ﴿وَجَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا﴾ أَيْ عَدْلاً خِيَارًا Ve

وَسَطٌ [vesaṯ] Bir dağın adıdır. Ve bir nesnenin iki tarafının mâ-beynine denir ki Fârisîde miyân ve Türkîde orta taʹbîr olunur. Ve eğer sîn’i iskân olunursa بَيْنَ maʹnâsına zarf olur. ʹAlâ-kavlin halka-i hadîd misilli musmet olan şey΄in ortasında sîn’in fethi ve sükûnuyla müstaʹmeldir. Ve eczâsı mütebâyin ve muhalhal olan şey΄in ortasında hemân sîn’in sükûnuyla müstaʹmeldir; pes sâkin muharrikten eʹamm olur. Ve ʹinde’l-baʹz her yerde ki بَيْنَ lafzının istiʹmâli sahîh ve sâlih ola, sîn’in sükûnuyla وَسْطٌ [vesṯ]tır ve illâ fethateynledir. Şârih der ki Baṡâ΄ir’in ve Mufredât-ı Râġib’in ve Miṡbâḩ’ın hulâsası budur ki asl وَسَطٌ [vesaṯ] tarafân-ı mütesâviyânı olan nesnenin ortasına denir. Ve bu kemmiyyet-i muttasılada vâkiʹ olur, cism-i vâhid gibi, وَسَطُ الرَّأْسِ [vesaṯu’r-re΄s] gibi. Ve sükûn-ı sîn’le وَسْطٌ [vesṯ] kemmiyyet-i munfasılada müstaʹmeldir, وَسْطُ الْقَوْمِ [vesṯu’l-ḵavm] gibi. Ve وَسَطٌ [vesaṯ] baʹzen tarafân-ı mezmûmânı olanda istiʹmâl olunur, بُخْلٌ [buḣl] ve سَرَفٌ [seref] beyninde olan جُودٌ [cûd] gibi. Pes bu ifrât ve tefrît beyninde müstaʹmel olan قَصْدٌ [ḵaṡd] ve عَدَالَةٌ [ʹadâlet]in istiʹmâli gibi müstaʹmel olup sevâ΄ ve ʹadl ve nasfet gibi medâr-ı medh ve senâ olur. Ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا﴾ Ve baʹzen taraf-ı mahmûdu ve taraf-ı mezmûmu olanda istiʹmâl olunur, hayr ve şerr gibi. Ve bununla رَذْلٌ [režl] den kinâye olunur. Meselâ فُلاَنٌ وَسَطٌ مِنَ الرِّجَالِ denir, onun hadd-i hayrdan hâric olduğuna tenbîhen. Ve Miṡbâḩ’ın beyânı üzere وَسَطٌ [vesaṯ]ın hakîkati etrâfı mütesâvî olan nesneden ʹibârettir. Ve baʹzen cevânibinden tesâvî olmaz ise de ihâta olunan şey΄ irâde olunur. Meselâ صَلاَةُ الظُّهْرِ هِيَ الْوُسْطَى ve ضَرَبَ وَسَطَ رَأْسِهِ denir. Ve bunda sükûn ile de lügattir. Ve emmâ sükûn ile وَسْطٌ [vesṯ] بَيْنَ maʹnâsınadır; جَلَسْتُ وَسْطَ الْقَوْمِ gibi ki بَيْنَ الْقَوْمِ maʹnâsınadır. Ve muharrek olan وَسَطٌ [vesaṯ] kelimesine ʹavâmil duhûlü sahîh olur. Meselâ جَلَسْتُ وَسَطَ الْقَوْمِ وَفِي وَسَطِ الْقَوْمِ denir. Ve baʹzen hisâl-i mahmûdede müsteʹâr olup ve onunla muttasıf olana da ıtlâk olunur. Bu sûrette müfred ve cemʹi ve müzekker ve mü΄ennesi müsâvî olur. Ve Baṡâ΄ir’de mü΄ellifin zikri Ḵâmûs’ta zikr eylediğine muvâfıktır ki İmâm Šaʹleb’den nakl ederek halka-i nâs ve sübha ve ʹıkd gibi eczâsı mütebâyin olanda sîn’in sükûnuyladır. Ve eczâsı mütebâyin olmayıp musmet olanda sîn’in fethiyledir, وَسَطُ الدَّارِ ve وَسَطُ الرَّاحَةِ ve وَسَطُ الْبُقْعَةِ gibi. Ve baʹzen bunda sîn’i sâkin olur, lâkin lügat-ı ceyyide değildir. İntehâ.

Vankulu Lugatı - الوسط maddesi

اَلْوَسْطُ [el-vesṯ] (vâv’ın fethi ve sîn’in sükûnuyla) ve

اَلسِّطَةُ [es-siṯat] (sîn’in kesriyle) Bir nesneyi ortalamak; tekûlu: وَسَطْتُ الْقَوْمَ أَسِطُهُمْ وَسْطًا وَسِطَةً إِذَا تَوَسَّطْتَهُمْ

اَلْوَسَطُ [el-vesaṯ] (fethateynle) Her nesnenin aʹdeli; kâlallâhu taʹâlâ: ﴿جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا﴾ (البقرة 143) أَيْ عَدْلًا Ve miyâne maʹnâsına da gelir; yukâlu: هِيَ وَسَطٌ بَيْنَ الْجَيِّدِ وَالرَّدِيءِ Ve

وَسَطٌ [vesaṯ] Orta yere dahi derler; tekûlu: جَلَسْتُ وَسَطَ الدَّارِ Pes وَسَطٌ [vesaṯ] ismdir, وَسْطٌ [vasṯ]ın hilâfıdır sükûn-ı sîn’le ki وَسْطٌ [vasṯ] zarftır, nitekim gelir inşâ΄allâhu taʹâlâ.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı