اَلنَّهِرُ [en-nehir] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) نَهْرٌ [nehr]den iştikâkla mübâlagayı mutazammın olmakla vüsʹati ifâde eder; yukâlu: نَهْرٌ نَهِرٌ أَيْ وَاسِعٌ Ve نَهَارٌ [nehâr]dan ahzla dâ΄imâ çete ve çapul gibi gâret-i aʹdâya gündüz giden adama vasf olur; yukâlu: رَجُلٌ نَهِرٌ أَيْ صَاحِبُ نَهَارٍ يَعْنِي يُغِيرُ فِيهِ Ve
نَهِرٌ [nehir] نَهَارٌ [nehâr] lafzına te΄kîd olur; yukâlu: نَهَارٌ نَهِرٌ مُبَالَغَةً مِثْلَ ḣلَيْلٌ لَيِلٌ وَأَلْيَلُḢ Yaʹnî pek rûşen gündüz. Ve
نَهِرٌ [nehir] Beyâz üzüme denir; tekûlu: أَطْعَمَنِي عُنْقُودًا مِنَ النَّهِرِ أَيِ الْعِنَبِ الْأَبْيَضِ
اَلنَّهْرِيُّونَ [en-Nehriyyûn] Muhaddisînden ʹAbdullâh b. ʹAlî ve Aḩmed b. ʹUbeydullâh ile şuʹarâdan ʹAlî b. Ḩasen b. Meymûn nâm zevâttan ʹibârettir. Ve
نَهْرٌ [nehr] (قَهْرٌ [ḵahr] vezninde) Masdar olur, ırmağı akıtmak maʹnâsına; yukâlu: نَهَرَ النَّهْرَ نَهْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا أَجْرَاهُ Ve bir adamı âzâr ile sürmek maʹnâsınadır; yukâlu: نَهَرَ الرَّجُلَ إِذَا زَجَرَهُ Ve kuyu hafr eden kimse suya varmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَفَرَ الْبِئْرَ حَتَّى نَهَرَ وَنَهِر نَهْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ وَالرَّابِعِ إِذَا بَلَغَ الْمَاءَ
اَلْأَنْهَارُ [el-enhâr] (hemzenin fethiyle) Cemʹi. Kâlallâhu taʹalâ: ﴿فِي جَنَّاتٍ وَنَهَرٍ﴾ (القمر 54) أَيْ أَنْهَارٍ Ve bunun vechi budur ki gâh olur vâhid zikr olunup cemʹ murâd olur; ke-mâ kâlallâhu taʹâlâ: ﴿وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ﴾ (القمر 45) Ve ke-mâ yukâlu: فِي ضِيَاءٍ وَسَعَةٍ Ve
نَهْرٌ [nehr] Menʹ etmeğe de derler; yukâlu: نَهَرَهُ إِذَا مَنَعَهُ Ve
نَهْرٌ [nehr] Hark kazmağa dahi derler; tekûlu: نَهَرْتُ النَّهْرَ إِذَا حَفَرْتَهُ Ve
نَهْرٌ [nehr] Su yeri yarıp dere kılmağa da derler; yukâlu: نَهَرَ الْمَاءُ إِذَا جَرَى فِي الْأَرْضِ وَجَعَلَ لِنَفْسِهِ نَهْرًا Ve mutlakan akmak maʹnâsına da gelir; yukâlu: نَهَرَ الشَّيْءُ إِذَا جَرَى
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı