el-iḣlâf ~ اَلْإِخْلَافُ

Kamus-ı Muhit - الإخلاف maddesi

اَلْإِخْلاَفُ [el-iḣlâf] (hemzenin kesriyle) Bu dahi ağzın râyihası mütegayyir olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَخْلَفَ فَمُ الصَّائِمِ إِذَا تَغَيَّرَتْ رَائِحَتُهُ وَمِنْهُ نَوْمَةُ الضُّحَى مَخْلَفَةٌ لِلْفَمِ Kezâlik süt ve taʹâm makûlesinin taʹmı yâhûd râyihâsı mütegayyir olmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَخْلَفَ اللَّبَنُ وَالطَّعَامُ إِذَا تَغَيَّرَ طَعْمُهُ أَوْ رَائِحَتُهُ Ve yırtık sevbi yamayıp ıslâh eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَخْلَفَ الثَّوْبَ إِذَا أَصْلَحَهُ Ve kuyudan su çekmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَخْلَفَ لِأَهْلِهِ إِذَا اسْتَقَى مَاءً لَهُمْ Ve ʹıvaz ve bedel vermek maʹnâsınadır; yukâlu: أَخْلَفَ اللهُ عَلَيْكَ وَلَكَ خَيْرًا Ve bir adamın pederi ve mâderi gibi yerine ʹıvaz gelmeyecek nesnesi helâk olsa خَلَفَ اللهُ عَلَيْكَ denir, sülâsî sîgasıyla كَانَ اللهُ عَلَيْكَ خَلِيفَةً maʹnâsına. Kezâlik hemzesiz خَلَفَ اللهُ عَلَيْكَ خَيْرًا yâhûd بِخَيْرٍ ve hemze ile أَخْلَفَ عَلَيْكَ وَلَكَ خَيْرًا denir. Ve eğer veled ve mâl gibi iʹtiyâzı mümkin ise أَخْلَفَ اللهُ لَكَ وَعَلَيْكَ derler hemze ile ve خَلَفَ اللهُ لَكَ derler hemsesiz. Ve baʹzılar dediler ki خَلَفَ اللهُ عَلَيْكَ mâl ve veled gibi iʹtiyâzı mümkin nesne helâkında dahi câ΄izdir. Ve işbu خَلَفٌ [ḣalef] lafzının muzâriʹî şâz olarak يَمْنَعُ [yemneʹu] vezninde gelmek câ΄izdir. Ve

إِخْلاَفٌ [iḣlâf] ve خُلْفٌ [ḣulf]-ı vaʹd eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَخْلَفَهُ الْوَعْدَ إِذَا قَالَ وَلَمْ يَفْعَلْهُ Ve bir kimseyi خُلْفٌ [ḣulf] vaʹd eylemiş bulmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَخْلَفَ فُلاَنًا إِذَا وَجَدَ مَوْعِدَهُ خُلْفًا Ve nücûm yaʹnî ʹArabların iʹtibâr eyledileri nev΄-i kevâkib kuraklık îcâb eylemek maʹnâsınadır, zîrâ matar ve cedbi envâ-i kevâkibe isnâd ederler; yukâlu: أَخْلَفَتِ النُّجُومُ إِذَا أَمْحَلَتْ فَلَمْ يَكُنْ فِيهَا مَطَرٌ Ve bir adamın bir nesnesi zâyiʹ olduktan sonra yerine dîgerini kesb ve bedel kılmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَخْلَفَ فُلاَنٌ لِنَفْسِهِ إِذَا كَانَ قَدْ ذَهَبَ لَهُ شَيْءٌ فَجَعَلَ مَكَانَهُ آخَرَ Ve nebât خِلْفَةٌ [ḣilfet] yaʹnî tâze tâze yaprak çıkarmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَخْلَفَ النَّبَاتُ إِذَا أَخْرَجَ الْخِلْفَةَ Ve kından sıyırıp çıkarmak için kılıca el sunmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَخْلَفَ فُلاَنٌ إِذَا أَهْوَى بِيَدِهِ إِلَى السَّيْفِ لِيَسُلَّهُ Ve devenin kasık bağı zekerinin üstüne gelip efşân eylemeğe mâniʹ olmakla hâyelerinden öteye sıyırıp bertaraf eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَخْلَفَ عَنِ الْبَعِيرِ إِذَا حَوَّلَ حَقَبَهُ فَجَعَلَهُ مِمَّا يَلِي خُصْيَيْهِ وَذَلِكَ إِذَا أَصَابَ حَقَبُهُ ثِيلَهُ فَاحْتَبَسَ بَوْلُهُ Ve bir kimseyi geri ensesinden çevirmek maʹnâsınadır; yukâlu: أَخْلَفَ فُلاَنًا إِذَا رَدَّهُ إِلَى خَلْفِهِ Ve giden nesneyi redd eylemek maʹnâsınadır; tekûlu: أَخْلَفَ اللهُ عَلَيْكَ أَيْ رَدَّ عَلَيْكَ مَا ذَهَبَ Ve kuşun evvelki tüyleri döküldükten sonra yeniden tülemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَخْلَفَ الطَّائِرُ إِذَا خَرَجَ لَهُ رِيشٌ بَعْدَ رِيشِهِ الْأَوَّلِ Ve oğlan bülûga yaklaşmak maʹnâsınadır; yukâlu: أَخْلَفَ الْغُلاَمُ إِذَا رَهَقَ الْحُلُمَ Ve devâ΄ ve ʹilâc ʹalîli zaʹîf eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَخْلَفَ الدَّوَاءُ فُلاَنًا إِذَا أَضْعَفَهُ Ve nâka bir kere çekilmekle tutmadığından nâşî buğura tekrâr iʹâde eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: أَخْلَفَ الْفَحْلَ إِذَا أَعَادَهُ عَلَى النَّاقَةِ لِمَا لَمْ تَلْقَحْ بِمَرَّةٍ

Vankulu Lugatı - الإخلاف maddesi

اَلْإِخْلَافُ [el-iḣlâf] (hemzenin kesriyle) Ağız râyihası mütegayyir olmak; yukâlu: أَخْلَفَ فُوهُ فَهُوَ لُغَةٌ فِي خَلَفَ إِذَا تَغَيَّرَ Ve

إِخْلَافٌ [iḣlâf] Eski bezi meremmet etmeğe dahi derler; tekûlu: أَخْلَفْتُ الثَّوْبَ فَهُوَ لُغَةٌ فِي خَلَفْتُهُ إِذَا أَصْلَحْتَهُ Ve

إِخْلَافٌ [iḣlâf] ʹIvaz vermeğe dahi derler; yukâlu li-men zehebe lehu mâlun ev veledun ev şey΄un yusteʹâdu: أَخْلَفَ اللهُ عَلَيْكَ أَيْ رَدَّ عَلَيْكَ مِثْلُ مَا ذَهَبَ Ve eger helâk olan ʹıvaza kâbil değilse vâlid gibi yâ أَخٌ [aḣ] gibi yâ عَمٌّ [ʹamm] gibi,خَلَفَ اللهُ عَلَيْكَ dersin elifsiz, yaʹnî “Ḣudây taʹâlâ kendi lutfunu vâlidene yâhûd âhar helâk olan nesnene halîfe kılsın.” Ve

إِخْلَافٌ [iḣlâf] Vaʹdeye muhâlefet etmeğe de derler; yukâlu: أَخْلَفَهُ مَا وَعَدَهُ إِذَا قَالَ شَيْئًا وَلَا يَفْعَلَهُ عَلَى الْإِسْتِقْبَالِ Ve bir kimseyi hilf-i vaʹd etmiş bulmağa dahi derler; yukâlu: أَخْلَفَهُ إِذَا وَجَدَ مَوْعِدَهُ خُلْفًا Ve

إِخْلَافٌ [iḣlâf] Yıldız kuraklık îcâb etmeğe dahi derler, câhiliyyet ehlinin zuʹmu üzere; yekûlûne: أَخْلَفَتِ النُّجُومُ إِذَا أَمْحَلَتْ فَلَمْ يَكُنْ فِيهَا مَطَرٌ Ve إِمْحَالٌ [imḩâl] ḩâ-i mühmele ile kaht olmağa dahi derler. Ve

إِخْلَافٌ [iḣlâf] Bir nesne zâyiʹ olduktan sonra yerine birin kesb etmeğe dahi derler; yukâlu: أَتْلِفْ وَأَخْلِفْ Yaʹnî “Harc et ve kazan.” Ve

إِخْلَافٌ [iḣlâf] Kılıç sıyırmak için el uzatmağa dahi derler; yukâlu: أَخْلَفَ الرَّجُلُ إِذَا أَهْوَى بِيَدِهِ إِلَى سَيْفِهِ لِيَسُلَّهُ Ve

إِخْلَافٌ [iḣlâf] Ot kuruduktan sonra tâze ot bitirmeğe dahi derler; yukâlu: أَخْلَفَ النَّبَاتُ إِذَا أَخْرَجَ الْخِلْفَةَ Ve خِلْفَةٌ [ḣilfet] bir ottur ki kuruyan otun yerine biter. Ve

إِخْلَافٌ [iḣlâf] Devenin kasık bağı zekerinin üzerine gelip efşân etmeğe mâniʹ olmağın kasık bağın husyeteynine yakın iletmeğe derler, efşâna mâniʹ olmasın diye; yukâlu: أَخْلَفْتُ عَنِ الْبَعِيرِ إِذَا حَوَّلْتَ الْحَقَبَ فَتَجْعَلَهُ مِمَّا يَلِي خُصْيَىِ الْبَعِيرِ Ve حَقَبٌ [ḩaḵab] ḩâ-i mühmelenin ve ḵâf’ın fethiyle devenin kasık bağı. Ve إِخْلَافٌ [iḣlâf] nâkada istiʹmâl olunmaz, zîrâ nâkanın bevli fercinden olmağın kasık bağı ona vâsıl olmaz. Ve

إِخْلَافٌ [iḣlâf] Kuyudan su çekmeğe dahi derler; yukâlu: أَخْلَفَ إِذَا اسْتَقَى

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı