el-ḩâfir ~ اَلْحَافِرُ

Kamus-ı Muhit - الحافر maddesi

اَلْحَافِرُ [el-ḩâfir] (ism-i fâʹildir) Seyr ve ʹadvinde yeri hafr eylediği için dâbbenin tırnağına ıtlâk olundu, baʹdehu rükn-i aʹzamı olmak ʹalâkasıyla dâbbenin kendisine ıtlâk olunur, niteki deve kısmına خُفٌّ [ḣuff] ve çatal tırnaklıya ظِلْفٌ [żilf] ıtlâk olunur ve minhu yukâlu: هَذَا الْبَلَدُ مَمَرُّ الْعَسَاكِرِ وَمَدَقُّ الْحَوَافِرِ Cemʹi حَوَافِرُ [ḩavâfir]dir. Ve

حَافِرٌ [ḩâfir] ve

حَافِرَةٌ [ḩâfiret] Bir nesnenin evveline ıtlâk olunur, dâbbe kısmının tırnağı evvel-i seyr ü meşy olmak münâsebetiyle; ve minhu kavluhum: اِلْتَقَوْا فَاقْتَتَلُوا عِنْدَ الْحَافِرَةِ أَيْ أَوَّلِ الْمُلْتَقَى Yaʹnî “Birbirine mülâkî olduklarında ibtidâ-yı mülâkât anında cenk ve kıtâle başladılar.” Ve ʹArablar “Geldiğim yoldan izim üzerine ʹavdet eyledim” diyecek yerde رَجَعْتُ عَلَى حَافِرَتِي derler, أَيْ طَرِيقِي الَّذِي أَصْعَدْتُ فِيهِ أَيْ سِرْتُ فِيهِ Ve

حَافِرَةٌ [ḩâfiret] Hilkat-ı ûlâya ıtlâk olunur ki murâd ibtidâ-yı hilkattir; yukâlu: اَلْآنَ قَدْ تَعَسَّفَ وَقَدْ كَانَ نَجِيبًا فِي الْحَافِرَةِ أَيْ فِي خِلْقَتِهِ الْأُولَى ve yukâlu: رَجَعَ إِلَى حَافِرَتِهِ أَيْ إِلَى خِلْقَتِهِ الْأُولَى وَحَالَتِهِ Ve bir nesne âhiri evvele redd olunur haysiyyetiyle bir şey΄e ʹavdet eylemeğe denir. Kâle’l-musannifu fi’l-Baṡâ΄ir ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿أَئِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِي الْحَافِرَةِ﴾ أَيْ إِلَى أَمْرِنَا الْأَوَّلِ وَهُوَ الْحَيَاةُ وَقَالَ مُجَاهِدٌ أَيْ خَلْقًا جَدِيدًا وَقَالَ ابْنُ الْأَعْرَابِيِّ أَيْ إِلَى الدُّنْيَا كَمَا كُنَّا، يُقَالُ عَادَ إِلَى حَافِرَتِهِ أَيْ رَجَعَ إِلَى حَالَتِهِ الْأُولَى وَإِذَا رَجَعَ مِنَ الطَّرِيقِ الَّذِي جَاءَ مِنْهُ أَيْضًا Ve minhu’l-meselu: “اَلنَّقْدُ عِنْدَ الْحَافِرَةِ وَالْحَافِرِ” أَيْ عِنْدَ أَوَّلِ كَلِمَةٍ Asl-ı mesel budur ki ʹinde’l-ʹArab at kısmı ekrem-i emvâl olmakla aslâ veresiye beyʹ eylemezler. Bir müşterî zuhûr edip ʹakd-i muʹâmele eyledikte pahası bir an te΄hîr olunmayıp akçesini teslîm eylemedikçe tırnağı durduğu yerden bir hatve zâ΄il olmaz diyecek yerde îrâd olunur. Istılâhımızda dahi tırnağı dibinde taʹbîri bundan me΄hûzdur. ʹAlâ-kavlin حَافِرٌ [ḩâfir] atın tırnağına dendiği gibi, seğirttikte tırnağıyla kazdığı çukura da denir, رَاضِيَةٌ [râḋiyet] ve مَرْضِيَّةٌ [marḋiyyet] gibi. Burada murâd yarış müntehâsında tırnağını sâ΄irden mukaddem bastığı çukur olacaktır. Bahsle koşuya gittiklerinde اَلنَّقْدُ عِنْدَ الْحَافِرَةِ derler, yaʹnî her kimin atı sebk ederse vazʹ olunan ödüle müstahak olur. Mesel-i mezbûrun aslı budur, baʹdehu mutlakâ evveliyyette istiʹmâl olundu. Ve te΄nîsle حَافِرَةٌ [ḩâfiret]ten murâd zât-ı ferestir ki at el-hâletü hâzihi benim yanımda iken akçesi teslîm olunmak lâzımdır demek olur.

Vankulu Lugatı - الحافر maddesi

اَلْحَافِرُ [el-ḩâfir] (fâ’nın kesriyle) Davar tırnağı.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı